7 Ocak 2021 Perşembe

ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR-FAHİM BEY VE BİZ

FAHİM BEY VE BİZ, ÇÜRÜYEN OSMANLI ARİSTOKRASİSİNİN SON ÇIĞLIKLARI...

ROMANIN ÖZETİ

Bir Ölüm Haberi, Babamın Anlattıkları

Bir Ölüm Haberi adlı bölümde Fahim Bey’in ölümü ce onun ölümünden duyulan üzüntü anlatılmıştır. Burada ölüme ve taziye yazıları üzerine yazarın görüşleri belirtilmiştir. Babamın Anlattıkları bölümünde ise Fahim Bey’in yaşamı, geçmişi, kişiliği hakkında bilgiler verilmiş, onun kişiliği anlatılmıştır.

Esvaplar, Fahim Bey’le Saffet Hanım

Esvaplar bölümünde Fahim Bey’in Londra sefaret kâtipliği görevi anlatılmıştır. Burada insanın giydiği elbiseler ile kişiliği arasındaki ilişki anlatılmış, Fahim Bey’in makûs talihi yerilmiştir. Fahim Bey’in Esvapları daha sonra da romana laytmotif olarak kullanılacaktır. Fahim Bey’le Saffet Hanım bölümünde ikisinin aile hayatı anlatılmıştır. Bu aile gayet sakin, mutlu-mesut bir ailedir. Bölümde Fahim Bey ve Saffet Hanım’ın fizikî tasvirleri yapılmış ve ruh dünyaları ayrıntılara girilerek anlatılmıştır. Ayrıca bu bölümde saatler laytmotif olarak işlenmiş. Sonraki saatler bölümünde bunun tekrarını göreceğiz. Bu bölümde Fahim Bey ile Saffet Hanım’ın dakikliğine yapılan vurgu dikkat edilmesi gereken bir noktadır.

Küçük Ev ve Dünya Haberleri, Saatler

Bu bölümde Fahim Bey’in ev hayatı anlatılmaya devam edilmiş. Fahim Bey’in biri Türkçe diğeri Fransızca iki gazeteyi sürekli okuması ve onlarda gerekli gördüğü yerlerin altını çizmesi anlatılıyor. Gazetelerdeki felaket haberleri ce Fahim Bey’le Saffet Hanım’ın bu haber üzerine yaptıkları yorumlar ve düşündükleri anlatılıyor. Ayrıca bu bölüme kadar yazar, babasının Fahim Bey’e anlattığı kadarıyla, onun bakış açısının imkânları dâhilinde bir bakış yöneltiyor. Buraya kadar anlatılan Fahim, yazarın babasının anlattığı Fahim’dir. Saatle bölümünde yazarın eniştesi ile halasının Fahim Bey ile Saffet Hanım hakkındaki görüşleri anlatılmıştır.  Bu bölümde Fahim Bey ile Saffet Hanım’ın dakikliği onların sahip oldukları kişilikle ilişkilendirilerek anlatılmıştır. Enişte, Fahim Bey’e iyi gözle bakmıyor. Kendisi garbiyatçı bir bakış açısına sahip olduğu için Fahim Bey’i batılı bir düşünce yapısına sahip olmasını benimsemiyor, onu sürekli eleştiriyor. Halasına göre ise Saffet Hanım gayet iyi huylu, sevimli; bazı ilginç hâlleri olsa da iyi bir ev hanımıdır.

Genel Ara Yorum: Her bölüm bir diğerinden bağımsız gibi görünüyor. Olay örgüsü doğrusal olarak devam etmiyor. Yer yer geri dönüşler (flash back) var. Her bölümde FahimBey’in hayatına dair farklı bir olay anlatılmış. Tüm bölümlerin toplamı Fahim Bey’in hayat hikâyesini oluşturacaktır.

Ukalanın Dedikleri, Teşebbüs-i Şahsî Âleminde

Ukalanın Dedikleri bölümünde Fahim Bey’in düşünce yapısı ile ilgili bilgiler veriliyor. Onun bir filozof denebilecek kadar bilgiye sahip olduğu ve o konuşurken birçok âlimin ona hayran kaldığını yazar söylüyor. Bu bölümde Fahim Bey’in fikirlerinden yola çıkarak bazı durumlara değiniliyor, ayrıca çok bildiklerini iddia eden bazı âlimlerimizin cehaleti ince ince yeriliyor. Fahim Bey, meşrutiyet rejiminin iklimine artan özel teşebbüs âlemine dalmak istiyor. Kafasında şekillendirdiği yaratıcı girişimci fikirlerini hayata uygulayarak çok zengin olmayı umuyor. Sürekli projeler üretiyor; ancak bu projeler kuvveden fiile geçemiyor, uygulanabilirlikten uzak hayalî projeler olarak kalıyorlar. En sonunda özel teşebbüs âleminden soğuyor ve bir han odasında yaratmış olduğu hayali yazıhanesinde kendi kendine hayallere dalıp kendini tatmin etmeye uğraşıyor.

Hanımların Söyledikleri, Rüya

Mahalledeki kadınların –özellikle Huriye Hanım’ın- Fahim Bey hakkında söyledikleri bu bölümde aktarılmıştır. Bu bölüme bakarak hareket edersek buraya kadar anlatılan Fahim Bey’i tanıyamayız. Dedikoducu bir kadının ağzından Fahim Bey âdeta bir zevk düşkünü olarak anlatılmıştır. Fahim Bey bir gün bir rüya görür. Bu rüyada ilginç şeyler dikkatini çeker ve bunu “eşine” anlatır. Saffet Hanım bu rüyayı daha sonra bazı yakınların anlatır. Böylece Fahim Bey’in gördüğü basit bir rüya beşeriyetin ilgisine mazhar olur. Herkes bu rüyayı büyük bir olay olarak algılar, rüya fenomen olur. Hatta belli bir süre bütün mahalle Fahim Bey’in gördüğü bu rüya ile yatıp kalkar. 

Rüya Tabiri, Fahim Bey’in Hakkında İlk Hislerim 

Rüya Tabiri bölümünde bütün mahalleli Fahim Bey’in gördüğü rüya üzerine tabirnameler döktürüyor. Hepsi –maaşallah- gelecekle ilgili çeşit çeşit hikâyeler uyduruyor. Yazarın eniştesi ise Çamlıca’daki köşkünde sefih bir hayat yaşıyor. O da Fahim Bey’in rüyasını tabir etmeye çalışıyor ve Fahim Bey’in öleceğini söylüyor. Ancak bu yorumun temelini Arapça rüya tabirleri kitabında bulamıyor. Daha sonra ise kendisi ölüyor. Yazar burada rüya içindeki gizli dünyayı değil, hurafeye olan genel eğilimi ve batıl inançları yeriyor. Fahim Bey Hakkında İlk Hislerim adlı bölümde yazar, çocukluğundan başlayarak Fahim Bey hakkındaki düşüncelerinin oluşumu ve gelişimi hakkında bilgiler veriyor. Yazarın zihninde beliren ve Fahim Bey’e sorarak öğrenmek istediği bazı kuşkuları var. Bunları zihninde arka arkaya diziyor; ancak Fahim Bey’e bir türlü soramıyor. Yazar Fahim Bey’in “kurulmuş bir saat gibi” tıkır tıkır işleyen hayatının bu seyrinin sebebini arıyor ve bir sonuca varamıyor. Fahim Bey’in kuvveti, insanlara karşı beslediği engin muhabbetten mi gelmektedir; yoksa insanlara karşı ezeli bir hiddet mi duymaktadır buna cevap veremiyor.

Fahim Bey Hakkında Değişen Hislerim, Fahim Bey ve İstanbul

Yazarın Fahim Bey hakkındaki görüşlerinde bazı değişimler meydana geliyor. Yazar önceden Fahim Bey'i dinlemekten, onunla konuşmaktan zevk alırken artık bir sıkkınlıkla ondan uzaklaşmaya başlıyor. Bunun sebebi Fahim Bey'in kendisi olmaktan çok yazarın içine düştüğü durumdur. Fahim Bey'i hep başkalarının anlatımıyla tanımaya çalışan yazar, artık özgür bir biçimde yargılama yapabilen zihniyle Fahim Bey'i yargılamaya başlıyor. Bu nedenle ilk hislerinde bazı değişmeler hâsıl oluyor. Yazar bu bölümde düşünsel-fesefî görüşlere ağırlık veriyor. Fahim Bey ve İstanbul adlı bölümde İstanbul tasvir ediliyor, onun tarihî ve doğal güzelliklerinden bahsediliyor. Aydın bir birey olan Fahim Bey'in mutlaka İstanbul'dan etkilendiği iddia ediliyor. Burada İstanbul'un daha çok geceleri anlatılmıştır.

Fahim Bey'in Dosyaları, Delilik Rivayetleri

Fahim Bey'in Dosyaları bölümünde Fahim Bey'in hayatta uğradığı başarısızlıklar nedeniyle nesnel gerçeklikten kaçmak için kendine kurmuş olduğu hayalî dünyanın ortaya çıkışı anlatılıyor. Bu dosyalar hiç olmayan bir şirketin kâr-zarar defterleridir. Fahim Bey burada sanki bir şirket işletiyormuş gibi defterler tutmaktadır. Fahim Bey'in başarısızlıkları onu muhayyel bir dünyaya itiyor. Aslında Fahim Bey'in tasarladığı işlerin çoğu muhteşem kâr getirebilecek kalitede işlerdir; ancak bunların hiçbirinin gerçek hayatta uygulanabilirliği yoktur. Bu dosyaların ortaya çıkması ile Fahim Bey'in akrabaları ve tanıdıkları onun delirdiğini düşünmeye başlıyor. Mahalleliden etkilenen Saffet Hanım da onlara katılıyor. Fahim Bey ise delirmediğini bildiği için bütün bu hırgüre duyarsız kalmayı tercih ediyor. Yazar bu bölümde Fahim Bey'in delirmediğini ispat etme maksadıyla aslında hepimizin az çok deli olduğunu anlatmaya çabalıyor.

İhtiyarlık Duyguları, Yaşlanan İhtiyarlayan Adam

İhtiyarlık Duyguları bölümünde yaşlanan Fahim Bey'in bedeninde meydana gelen değişikliklerden ve hastalıklarından söz edilmiştir. Fahim Bey aslında yaşlandığının farkında değildir. Bütün insanlar gibi o da yaşlandığını reddetmektedir. Hâlbuki artan hastalıklarının yaşlılıktan başka bir izahı yoktur. Yaşlanan İhtiyarlayan Adam bölümünde yaşlılığın insanları içine soktuğu tuhaf durumlardan bahsedilmektedir. Fahim Bey'in geçmişte yaşadığı birçok olay bu gün ona yabancı gelmektedir. Dünya hızla değişmektedir ve yaşlanan, ihtiyarlayan adam bunun farkına varamamaktadır. Unutkanlık had safhaya varmıştır, Fahim Bey en iyi arkadaşlarını tanıyamaz hâle gelmiştir, kendisine en yabancı insanları ise kan kardeşi sanmaktadır. En yakın arkadaşları birer birer ölmektedir. Yaşlanan ihtiyarlayan adam ölümün ne zaman nasıl kendisine geleceğini bilmemektedir ve bundan dolayı korku duymaktadır. Yazar bu bölümde ihtiyarlayan bir adamın düşünce dünyasını bize hissettirmeye çalışmıştır. Yaşlanan bir adamın dünyadaki olaylara, nesnelere bakışı anlatılmış, bu vesileyle yaşlılıkta yaşanması muhtemel duygular okura hissettirilmiştir. Bu bölümde anlatılan, ihtiyarlayan adam Fahim Bey'dir.

Fahim Bey'in Son Zamanları ve Hakkında Son Hissettiklerim

Fahim Bey son zamanlarında bir mütercim olarak yevmiye hesabı çalışmaya başlamıştır. Çalıştığı yerdeki insanlar onun bu sakin ve gizli dünyasına hayran kalmaktadırlar; ancak Fahim Bey'in içinde fırtınalar kopmaktadır. Tanıdığı, sevdiği birçok insan ölmüş, o ise bu dünyada büyük bir yalnızlığın içinde mahkûm kalmıştır. Geçtiği caddeler, gördüğü yüzler hep yabancılaşmıştır. Artık kimse ona gelip okuduğu o ecnebi gazetelerinde geçen ilginç olayları sormamakta, onu dinlemedikleri için engin bilgisinden de yararlanamaktadırlar. Fahim Bey'in özel teşebbüs âlemindeyken düşlediği projeler hâlâ kafasını işgâl etmekte, ona bu projeleri soran herkese üzerinden yıllar geçmesine rağmen bir parça bile azalmayan inancıyla projelerini anlatmaktadır. Kurduğu hayal dünyasında yaşamakta ısrar ederek hayatından memnun olmaya çalışmaktadır.

Her Şeye Rağmen Gönülleri Şâd Eden Hayat

Bu bölümde insanların hayatla olan ilişkilerine değinilmiştir. İnsanoğlunun talihsizliği üzerine yargılarda bulunulmuştur. Romanın bu bölümünde yazar hayata ilişkin görüş ve düşüncelerini anlatmaktadır. Anlatıcı kişi, yani yazar da yaşlanmaktadır. Gençliğinde düşündüğü şeyler ile şimdiki düşündüklerini kıyaslıyor ve asıl sevginin kendi hayâl dünyamızda yarattığımız seraplarımız olduğunu söylüyor. 

Romanın bu bölümünde yazarın fikre daha fazla önem verdiği gözleniyor. Özellikle son dört bölümde işlenenler Fahim Bey'in hayatından kesitler olmaktan öte bir felsefe metninden bölümler edası taşımaktadır. Sanki yazar, roman içinde anlatamadığı derin düşüncelerini ve hayat felsefesini romanın sonuna iliştirmiş gibidir. 

Bir Gün Olur

Bu bölümde "bir gün olur" düşüncesi üzerinden insanların ilerideki yaşamlarında hiç ummadıkları bazı durumlarla karşılaşabilecekleri belirtilmekte ve bunun üzerinden Fahim Bey ile Saffet Hanım'ın hayatlarında geldikleri noktadan "bir gün olur" imgesiyle bazı kesitler verilmektedir. Bu bölümde de fikir yoğunluğu dikkati çekecek bir seviyeye ulaşmıştır. Adeta "bir gün olur" düşüncesinden hareketle felsefî bir deneme yazılmıştır.

Fahim Bey'e Hitaplar ve Sualler

Yazar bu bölümde Fahim Bey'e sormak istediği bazı soruları sıralıyor. Bu bölümde, daha önceki bölümde de olduğu gibi felsefi birikimini ortaya koyacak bölümler yazıyor. Özellikle bölüm başındaki Fahim Bey'e hitap cümlesi, adeta romanın bir özeti olmuştur. Gerçekten de "herkesin türlü türlü gördüğü" bir Fahim Bey söz konusudur. Roman boyunca bize anlatılan, birden çok Fahim Bey vardır. Fahim Bey'i bize anlatan şahıslardan her birinin bakış açısı diğerine neredeyse zıttır. Yazar bundan hareketle bu bölümde insanların  aynı konularda bile farklı bakış açıları olabileceği gerçeğinin üzerinde durmuştur. Ayrıca bu bölümde yazar Fahim Bey hakkındaki son düşüncelerini belirtiyor, zihninde yer eden Fahim Bey imgesinin nasıl bir şey olduğunu ifade ediyor, son olarak da Fahim Bey'in ölümünden sonra Saffet Hanım'ın içine düştüğü durum, yaşadığı yıkım anlatılarak roman bitiriliyor.

MATERYAL UNSURLAR

ANLATICI

Romanda kullanılan anlatıcı tipi, 3. tekil kişi anlatıcıdır. Bu kişi olayların içinde bir gözlemci gibi bulunmakta ve roman süresince kişileri izlemektedir. Buna tanrısal anlatıcı tipi de denir. Ancak şunu söylemek gerekli ki romanın tamamında kullanılan anlatıcı tipi sadece bu değildir. Romanın bazı bölümlerinde Fahim Bey'i anlatan şahsa göre anlatıcı da değişebilmektedir. Sözgelimi "Hanımlarının Söyledikleri" adlı bölümde Huriye Hanım anlatıcı olarak ortaya çıkmaktadır. Aslında yazar da anlatıcı olarak romanın bir parçasıdır. Çünkü yazar da romanın bir kişisidir. Bu nedenle her iki durumda da anlatan kişi değişir gibi görünse de anlatıcı tipi değişmemektedir. Özellikle son bölümde anlatıcı-yazar daha fazla etkin olmakta, fikrî mubaheselerde kendini öne çıkarmaktadır.

Roman, Fahim Bey ve onun hayatında yer eden diğer insanların gözünden Fahim Bey'in hayatının, kişiliğinin anlatılması biçiminde yazılmıştır. Romanda anlatılan kişi Fahim Bey'dir; ancak onu anlatan şahıslar sürekli değişmekte, değişen her şahısla birlikte karşımıza çıkan Fahim Bey imgesi de değişmektedir. Özellikle son bölümde yazar bu durumu kendi ağzından da itiraf etmektedir.

BAKIŞ AÇISI

Yazar romanda tek bir bakış açısı kullanmak yerine birden çok bakış açısı kullanarak anlatıma güç katmıştır. Romandaki anlatım, sürekli değişen bakış açıları ve bu acıların getirdiği yorumlarla canlanmıştır. Örneğin Fahim Bey'in hayatının (geçmişinin) anlatıldığı 2. bölümde "tanrısal bakış açısı" kullanılmıştır. Bu bölümdeki anlatıma ve tasvirlere baktığımızda bu ortaya çıkıyor; çünkü yazar burada Fahim Bey'i kendi gözüyle gördüğü biçimiyle değil nesnel gerçeklikte olduğu biçimiyle tarihsel olarak anlatmıştır. Özellikle yazarın Fahim Bey hakkındaki hislerini anlattığı bölümler ile romanın bazı yerlerinde de "gözlemci şahsın bakış açısı" kullanılmıştır. Bu bakış açısını oluşturan kişi romanın ve olayların içindedir. Hem olaylara olayların içinden tanık olur hem de onları anlatır. Burada da yazar kendi hislerini anlattığı bölümlerde gözlemci şahsın bakış açısını kullanmıştır. Tekil bakış açısı genellikle otobiyografik romanlarda kullanılır; ancak Fahim Bey ve Biz romanında bu yöntem Fahim Bey'in kendi düşüncelerini anlattığı "Ukalanın Dedikleri" bölümü ile "İhtiyarlık Duyguları" adlı bölümlerde, düşünce hastalıklarını anlatırken yaptığı konuşmalarında kullanılmıştır.

Geleneksel klasik roman tarzında sadece bir şahsın bakış açısından bütün olaylar anlatılır. Hiçbir bakış açısı anlatım bakımından kusursuz değildir. Sonuç olarak bakış açılarının hepsi tek bir açıdan olaylara yaklaşan sınırlı açılardan olaylara bakan açılardır. Modern romanda ise bu durum değişerek birden fazla kişinin anlatımına yönelim gözlenmiştir. Özellikle postmodern romanlarda bakış açısının varlığında bile şüpheye düşüldüğü anlar ve sahneler karşımıza çıkmaktadır. Romanda anlatımın tek merkezli olmaması için ortaya "çoğul bakış açısı" çıkarılmıştır. Bu türde anlatıcı ikinci plana itilmekte "gösterme ve anlatma" refleksleri daha çok öne çıkmaktadır. 

Fahim Bey ve Biz adlı romanda ise romanın adından anlaşılacağı üzere Fahim Bey'e "biz"in bakış açısından yönelinmiştir. Bölümler incelendiğinde roman içinde birbirinden oldukça farklı bir biçimde tanımlanan Fahim Bey gerçekleri ile karşılaşırız. Bir bölümde sadık ev erkeği, diğer bölümde edepsiz Frenk hayranı biri karşımıza çıkabiliyor. Bu nedenden ötürü Fahim Bey ve Biz adlı roman yayınlandığı dönemde çok eleştirilmiştir, hatta hatta birbirinden bağımsız gibi görünen bu metinlerin bir roman bütünlüğü oluşturmadığı, her birinin bağımsız birer öykü olabileceği bile iddia edilmiştir. Bütün bunlar göz önüne alındığında Abdülhak Şinasi Hisar'ın Fahim Bey ve Biz adlı romanı postmodern Türk romanının ilk anakronik örneklerinden biri olarak tanımlanabilir. Özellikle günümüzde postmodernizmin etkilerini eserlerinde gözlemlediğimiz bazı romancılarımız (Orhan Pamuk, Hasan Ali Toptaş vb.) Abdülhak Şinasi Hisar'ın kullandığı çoğul bakış açısını eserlerinde etkin bir biçimde kullanmaktadır. Neticede Abdülhak Şinasi Hisar, romanında birden çok bakış açısını kullanarak romandaki anlatıma çeşitlilik katabilmiştir. Bu çeşitlilik karşımıza nicel olarak bir hayli kabarık bir Fahim Bey'ler kümesi sunsa da anlatılan her Fahim Bey karakteri nitelik olarak olgun bir seviyeye ulaşabilmiştir.

VAK'A VE OLAY ÖRGÜSÜ

Romanda birçok vak'a incelenmiştir. Bu vak'alar yâni olaylar Fahim Bey'in hayatının içindeki yaşamsal kesitlerdir. Romanın içinde Fahim Bey'in hayatında meydana gelen olaylar kronolojik bir sıra ile - çizgisel olarak- anlatılmamış, her bölümde bir veya birkaç olay, çoğu zaman birbirinden bağımsız bir biçimde işlenmiştir. Romanın ilk bölümlerinde vak'aya ve onun anlatımına önem verilmiş, son bölümlere doğru ise fikriyat ağır basmaya başlamıştır. Romanda olay örgüsü çizgisel bir izlek oluşturmaz. Yer yer geri dönüşler bulunmaktadır. Ayrıca bölümler arasında neden-sonuç bağları bulunmamaktadır. Söz gelimi "Bir Ölüm Haberi" bölümünden sonraki "Babamın Anlattıkları" adlı bölümde bir geri dönüş yapılarak Fahim Bey'in geçmişi anlatılmıştır. Ayrıca "Esvaplar" bölümü ile "Fahim Bey'le Saffet Hanım" bölümü arasında olay örgüsü bakımından hiçbir bağ yoktur. Esvaplar'da anlatılan olaylar Fahim Bey'le Saffet Hanım bölümündeki olaylardan müstakil bir seyir oluşturmakta, her bölüm Fahim Bey'in hayatının ayrı bir kesitini anlatmaktadır. Kimi zaman roman kişilerinin Fahim Bey'e bakışının anlatıldığı bölümlerde ayrı olaylara tekrar fakat başka bir açıdan değinilme durumları da ortaya çıkmaktadır.

Romanda anlatılan olayların akışını şöyle düzenleyebiliriz: Fahim Bey'in ölümü, (geri dönüş), yazarın babasının Fahim Bey'i anlatması ve onunla yaşadıkları, hariciye memurluğu dönemi, konak tutması, Londra sefaret kâtipliği, evlilik hayatı, teşebbüs-i şahsi âlemi, memuriyete dönüş, iş hanı yazıhane günleri, Fahim Bey'in rüyası, delilik rivayetleri, ihtiyarlık, (geri dönüş), ölüm, ölüm sonrası durum.

ZAMAN

Romanın geçtiği zaman 2. Meşrutiyet öncesi dönemden başlayıp Cumhuriyet sonrası döneme kadar gelen uzun bir süreçtir. Bu süreç de Fahim Bey'in yaşam süresidir. Fahim Bey'in hayatının anlatıldığı bir roman olan Fahim Bey ve Biz adlı romanımızda zaman kavramının anlatımı temele alınmıştır. Özellikle saat leitmotifinin kullanımı önemli bir noktadır. Bununla birlikte Fahim Bey'in sürekli gazete takip etmesi ve dünyada olan bitenden haberdar olması da dolaylı olarak zaman kavramıyla ilişkilendirilebilir. Romanda Fahim Bey'in hayatı çerçevesinde geçen zaman ve geçen zamanla birlikte değişen bazı şeylerin anlatımı geniş yer tutar. Bu açıdan bakarsak zaman kavramı romanın temelinde yer almaktadır diyebiliriz. Romanın materyal unsurlarından biri olarak zaman ise olaylarla ilişkili olarak bağlantılandırılmıştır. Örneğin Meşrutiyet'in İlânı ile şahsi teşebbüslerin yaygınlaşması birbiriyle bağlantılıdır. Olay örgüsü ile beraber düşündüğümüzde ise zamanın akışı olay örgüsünün irregular kesitler biçimindeki yapısına uygun olarak yer yer kesintiye uğramaktadır. Günün saatleri açısından zamanı incelediğimizde ise romanın bir akşamlar romanı olduğu dikkatimizi çekmektedir. Romanda yaşanan olaylar, anlatılan mekânlar hep akşam vakitlerinde yaşanır, anlatılır. Tabii olarak günün diğer saatleri ile ilgili  -sözgelimi sabah ya da öğle- vakitler de kullanılmıştır; ancak akşam romanda ayrıcalıklı bir yer edinmiştir. Örneğin romanda anlatılan İstanbul, akşamın İstanbul'udur; Fahim Bey'in ev hayatı -hemen hemen- tamamıyla akşam yaşanılanlardan ibarettir.

KİŞİLER

KARAKTERLER

FAHİM BEY: Romanda Fahim Bey'in fiziksel özellikleri sayfa 11-12 ile 26-27'de ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Fahim Bey'in fiziksel özellikleri roman içinde değişikliğe uğrar. Örneğin Fahim Bey yaşlandığında yüzünde ve bedeninde bazı değişiklikler meydana gelir. "İhtiyarlık Duyguları" adlı bölümde bundan bahsedilmiştir. "Babamın Anlattıkları" bölümünde ise Fahim Bey'in geçmişi hakkında bilgiler verilmiştir. Ruhsal yapı bakımından Fahim Bey'in profili şöyle çıkarılabilir: Gayet bilgili ve iyi eğitim almış, sürekli okuyan, dünyadaki olaylara duyarlı, kendi iyiliğinden çok başkasının iyiliğini düşünen, alçakgönüllü, uysal, sakin ve düzenli bir ev erkeğidir. Romanda farklı kişilerin bakış açısından değişik yönleriyle anlatılan Fahim Bey, farklı yönleriyle anlatılmış olsa da genel anlamda ruhsal yapısını bu şekilde tanımlayabiliriz. Burada eklemeden geçemeyeceğimiz bir mevzuu da onun hayalperestliğidir. Hemen hemen romanın tamamında Fahim Bey'in hayatını etkileyen en temel ruhsal özelliği olarak hayalperestliği karşımıza çıkıyor. Fahim Bey günlük hayatta rast geleceğimiz bir kişi değildir. Özgün ve aşırı girift bir şahsiyettir.

SAFFET HANIM: Saffet Hanım'dan ve onun fiziksel ve duygusal özelliklerinden "Fahim Beyle Saffet Hanım" adlı bölümde bahsedilmektedir. 27. sayfadaki ikinci paragrafın tamamı Saffet Hanım'ın fiziki ve ruhsal özelliklerini tasvire ayrılmıştır. Ayrıca bu bölüm içerisinde Saffet Hanım'ın ruhsal özellikleri ile ilgili bilgiler başka paragraflarda da işlenmiştir. Saffet Hanım, iyi huylu, uysal, eşine sadık, saygılı, kocasının yanında silik bir görüntü çizen, sade, bilgi düzeyi orta halli, gazetede felâket haberleri okumayı seven, mangal takıntısı olan, mangal üstünde marsık kavurup sigara tüttürmeyi seven bir ev hanımıdır. Saffet Hanım'ın bir karakter olmasının sebebi romanda anlatılan kadınlardan farklı olarak ilginç ve dikkat çeken bazı belirgin özelliklerinin olmasıdır. Saffet Hanım alelade bir ev hanımı değildir. Romanda anlatılan kadınların genelde tek bir özelliği üzerinde durulurken Saffet Hanım'ın kişiliği üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. Ayrıca Saffet Hanım varlığıyla romanın gidişatını etkileyecek bir kadın olarak karşımıza çıkmaktadır. 

TİPLER

ENİŞTE: Avrupa tarzı olan her şeye alerji düzeyinde karşı olan, Fahim Bey'den nefret eden, kör gelenekçi, namazında niyazında olmasına rağmen sefih bir yaşam sürmeyi seven, rüşvet alıp yolsuzluklar yapan klasik bir son dönem Osmanlı erkeğidir.

HURİYE HANIM: İnsanların aile hayatını açık açık orta yerde anlatan, dedikoducu, biri bin yapan, yer yer yalancı ve saygısız, düşkün bir mahalle karısı tipidir.

YAZARIN BABASI: Fahim Bey'i çok seven, ona saygı duyan, onun yaşadığı ilginç olayları anlatıp bunlara gülmekten zevk alan; ama arkadaşına karşı da oldukça saygılı davranan biridir.

Romanda anlatılan diğer kişiler Fahim Bey'i anlatan "Biz" kavramının içine girmekle beraber çoğulcu bir roman olan "Fahim Bey ve Biz"de pek fazla yer edinmemişler, sadece Fahim Bey hakkındaki önemsiz görüşleriyle romana katkıda bulunmuşlardır.

MEKÂN

Romanda mekân tasvirleri pek fazla yer tutmamaktadır. Ancak anlatılan mekânlar ve bu mekânların özellikleri anlatım içerisinde Fahim Bey'in özelliklerini daha canlı tutabilmek için, onu daha iyi açıklayabilmek için bir vasıta olmuştur. Genel olarak roman dört mekân üzerinde işlenmiştir. Bunlar Fahim Bey'in İstanbul'da tuttuğu konak, Fahim Bey'le Saffet Hanım'ın evi, handaki yazıhane ve İstanbul'da geçen romanların içerisinde âdeta bir roman kişisi gibi canlanıp romanın bir parçası hâline gelen İstanbul!

Fahim Bey'in İstanbul'da tuttuğu konak Fahim Bey'in ihtiyacından fazla, geniş, büyük, çoğu odalarına perde bile çekilemeden boş bırakılmış bir konaktır. Fahim Bey bu boş odalarda zaman zaman keman çalmaktadır.  Koca konakta Fahim Bey ve eşi yapayalnız yaşamaktadır. Türk aydınının ebedî yalnızlığının bir nişanesi olarak karşımıza çıkıyor Fahim Bey.

Fahim Bey ile Saffet Hanım'ın kendi evleri ise kiraladıkları konağın tam tersine gayet mütevazı bir evdir. Karı koca ve bir hizmetçinin yaşayabileceği, sade döşenmiş, o dönemin olağan İstanbul evi tipindedir. Bu evde dikkat çekilen unsur evin her odasında en az bir tane bile olsa yer eden saatlerdir. Bu ev dünyadaki zamanın gözlemlendiği bir zamanhane gibidir. Çoğu zaman evi dolduran bu saatler günün içinde yaşanan zamanı doğru olarak göstermezler.

Handaki yazıhanenin belirgin özelliği yazıhaneyi dolduran şirket dosyaları, defterler, sürekli dolu bir yazı masası ve uyumak için orada bulunan yataktır. Fahim Bey burayı hayalinde kurduğu şirketin yazıhanesi olarak tasarlamıştır.

Romanda geçen İstanbul ise okuduğumuz diğer İstanbul romanlarından pek farklı bir İstanbul değildir. Tanpınar'ın, Safa'nın, Faik'in ve Pamuk'un İstanbul'undan pek farklı değildir. Bu İstanbul içine giren aydın fikirli her insanı (bakmasını bilen insan) mutlaka kendine âşık eder. Gecelerinin güzelliği, Boğaziçi yalıları, sandal sefaları ve iki yakasının arasından geçen gerdanlık misali Boğaz, İstanbul'un romanda anlatılan kalıplaşmış özellikleri arasındadır. Fahim Bey ve Biz adlı romanda işlenen İstanbul ise daha çok akşam vakitlerinin İstanbul'udur.

DİL VE ÜSLUP

Roman sanatının en temel öğesi dildir. Dil ve anlatım bir romanın başarısını sağlayan en temel unsurdur. Romanda anlatılan her şey dil unsurunun imkânları çerçevesinde anlatılır. Bu nedenle de romanda en dikkat edilecek unsurlardan biri dil, diğeri ise üsluptur. Önemli olan neyin anlatıldığı değildir; nasıl anlatıldığıdır. Fahim Bey ve Biz adlı romanda vak'a ikinci planda kalır. Asıl unsur Fahim Bey ve onun hakkında görüş bildirenlerin fikirleridir. Durum böyle olduğunda dil ve üslubun sıkıcılığa varmadan, bu vak'a darboğazı içinden bize bir anlatı çıkarması zorunludur. Bu romanda yazar bunu başarabilmiştir. Abdülhak Şinasi Hisar'ın diğer otlu ve romanlarında da üsluba önem verdiği gözlenmektedir. Fahim Bey ve Biz'de olduğu gibi diğer öykü ve romanlarında da üslup âdeta roman ve öykünün baş kişisidir. Hisar, üslupçu bir yazarımızdır.

Yazar, romanda kullandığı dilin yapısı bakımından incelendiğinde sanki bir Tanzimat ya da Servet-i Fünûn romanı yazmış gibidir. Romanda Osmanlıca kelimeler, Arapça-Farsça tamlama ve terkipler romanın anlaşılırlığını ve dilin akıcılığını zedelemektedir. Özellikle romanın yazıldığı dönemde bile anlaşılır olmayan ya da çok yüksek eğitimli dar bir zümrenin anlayabileceği kelimeler romanın cümlelerinde kullanılmaktadır. Kâh, yahut, ve, nice gibi edatlarla cümleler çok uzatılmıştır. Ayrıca bu edatların bir cümlede ikiden fazla kullanılması dili mekanikleştirmiştir. Anlatım benzetmeler ile boğulmuştur. Kimi zaman şiirsele varan bir dil dikkat çekmiştir. Yazar özellikle "Ukalanın Dedikleri" bölümünde kullandığı dille anlaşılırlık sınırlarını haddinden fazla zorlamıştır. Romanda fikriyata önem verilen kısımlarda lisan daha ağırlaşmakta, ilmî-felsefî tefekkür ile boğulmakta, "tahammül mülkü"nü zorlamaktadır. Yazarın romanda kullanmış olduğu her cümleyi âdeta kilim dokur gibi dokuduğu ilk bakışta göze çarpmaktadır.

Abdülhak Şinasi Hisar eserlerinde uzun cümleler kullanmayı sevmektedir. Fahim Bey ve Biz adlı romanından hareketle örneklendirecek olursak sayfa 32-33'de 29 satır süren bir cümle kullanmıştır. Cümle incelendiğinde anlatımda kopukluk, soğuma ya da anlatım bozukluğuna düşülmediği, Türkçe söz diziminin en güzel örneklerinden birinin verildiğini gözlemliyoruz. Zaman zaman kısa ve veciz söyleyişler de romanda yer almıştır. 

Roman sayfa sayısı bakımından kısa ama fikir dünyası bakımından oldukça geniştir. Bu kadar çok fikre bu kadar az sayfada yer verilmiş olması bir başarıdır. Bununla birlikte fikirlerin aktarımında tekrarlara düşüldüğü de gözlenmektedir. Çoğu yerde yazar fikirlerini yinelemiştir. Örneğin romanın sonuna doğru ihtiyarlığın anlatıldığı bölümlerde, ihtiyarlık duygu ve düşüncelerinin tekrar edildiği, örneklerin birbirinin benzeri olduğu âşikardır. Bu sebeple yazarın üslupta yinelemeye meylettiğini dönemin eleştirmenleri de ifade etmiştir.

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın romanın üslubu hakkında söyledikleri romanın üslubuna baktığımızda önemli faydalar sağlayacak inceliktedir. Tanpınar'a göre "Bütün bunlarla beraber geçmiş bir zaman, hepimizin peşinden içlendiğimiz ve hâtıraların gözüyle kendisine döndüğümüz uzak bir zaman, bu kitabın tılsımlı üslubunda perde perde açılıyor, beraberinde alıp götürdükleri bin türlü lezzetle canlanıyor. (Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler)