"Edebiyat ki, bir bakıma
sosyo-kültürel kişiliğimizin söz ve yazı halinde kendini dışa vurması demek: Kâh
kendisi toplumu belirleyen, kâh toplumla biçimlenen, fakat hangi surette olursa
olsun sosyal varlığımızı olduğu gibi aksettiren ifade ve sembollerin toplamı
olarak önümüze seriliyor."
Sabri F. Ülgener, İktisadî
Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası
"Özgürlük yalnızca, hayatın
tehlikeye atılmasıyla elde edilir... Hayatını ortaya koymamış bir birey,
kuşkusuz bir kişi olarak tanınabilir; fakat o, bağımsız bir özbilinç olarak bu
tanınmanın gerçeğine erişememiştir."
Georg Hegel, Tinin Görüngübilimi,
Çev: Aziz Yardımlı, İdea Yay., s233, 1986
Emperyalist kapitalist sistem
mafyokratik bir rejime doğru evrilirken bu dönüşümün edebiyat ve sanat
camiasına da bir şekilde yansıyacağını iddia etmek için kâhin olmaya gerek yok.
Bu dönüşüm hızla edebiyat sanat ortamına da sirayet ediyor. Egemenlerin
sınıfsal yapısındaki dönüşümler, egemenlerin üst yapı kurumlarını oluşturan
sanatta ve edebiyatta da gözleniyor. Zorbaca bir mafyokratik politik iklime
giren dünya, edebiyatını da birtakım mafyokratik ilişkilerin egemen olduğu bir
mecraya doğru sürüklüyor. Mafyokratik ekonomik ilişkilerin yarattığı
politik kasırga, edebiyat ortamındaki poetik fırtınaların yürütücü motoru
haline geliyor. Birbiriyle dirsek temasında bulunan tüm toplumsal unsurlar
arasında zorunlu bir etkileşim meydana geleceğini savunan sosyoloji kuramına
göre düşünecek olursak bu durumun edebiyata yansımaması neredeyse imkânsızdır.
Mafyokrasi ile yozlaşan ekonomik ilişkilerin yarattığı toplumsal ortamın
kültürel üst yapı kurumlarından biri olan edebiyatta da aynı yozlaşmanın
yansımalarını açıkça görüyoruz. Önceleri sadece duruma içeriden vâkıf olan
kimselerin ayrıntılarını bildiği bu yozlaşma, artık uzaktan bakanların bile
açıkça görebileceği boyutları aşmış durumda.
Artık sanata ve edebiyata, sanatın
ve edebiyatın dışında toplumsal görev ve sorumluluklar yüklemenin küçümsendiği
bir yüzyılda yaşamayı, bizim gibi yeminli kapitalizm düşmanı birkaç inatçı keçi
dışında, ülkenin kâhir ekseriyeti kanıksamış durumda. "Edebiyat ve sanat
ne içindir?" sorusuna masumâne bir üslüpla "Sanat, sanat
içindir." yahut "Sanat toplum içindir." yanıtlarının verildiği
dönemi gerilerde bırakalı yüz yıldan fazla oldu. Ülkemizde de, en azından 48
yıldır, "Sanatın ve edebiyatın sınıfsal kökenleri" üzerine eğilen
şairler, yazarlar, eleştirmenler bir elin parmaklarını geçmiyor. Sanat ve
edebiyatta toplumculuğun "modası geçti". Sanat ve edebiyata
"etik" bir görev yükleyen yazar şairleri bir kenara bırakalım
"edebiyat etiği" denen bir olgu kalmadı. Kavramsal olarak
"etik" artık edebiyat gündemini işgal etmiyor. "Sanat, sermaye
içindir." herkesin bildiği fakat hiç kimsenin kamuya açık ortamlarda
telaffuz etmeye cesaret edemediği bir hakikat hâline geldi.
Edebiyatı ve sanatı kendi küçük
çetelerinin çıkarlarına hizmet eden kârlı bir üretim aracı hâline getiren yazar
ve şairlerin örgütlediği mafyokratik bir edebiyat ortamında "Edebiyat
ve sanat piyasa içindir, sermaye içindir." tezi bile ilerici bir tez
olmaya başladı bence. Zira ideolojik mahalleleri içinde çeteleşen,
mafya-tarikat-gladyo şeytan üçgenine teslim olmuş bir edebiyat ortamı,
Ortaçağ'ın küçük grupçu ve gericiliğin en dip noktası olan mezhepçi
yaklaşımının leş kokan paradigmalarını yeniden uygulamaya geçirdiği için
kapitalist üretim ilişkileri bağlamında piyasanın arzularına göre üretim yapan
yazar ve şairlerin bile gerisindedir. Piyasa edebiyatı bile bu
"çetecilere" göre ilericidir, hattâ giderek işi abartıyorum, piyasa edebiyatı
bile bu mafyokratik edebiyata göre devrimcidir.
Kendi öz gücü ile bir yere gelmek
yerine birtakım kriminalize çete ilişkileri kurarak bir yerlere gelmeye çalışan
şair ve yazarların ülkesi hâline geldik. Mafyokratik bir örgütlenmeyle
birbirini parlatan birkaç şair ve yazarın sultası altındaki edebiyat ortamında
farklı bir sesin yükselebilmesi, kendisine bir alan açabilmesi imkânsıza yakın
bir derecede zordur. Bunların biraz daha evrimleşerek gelişmiş, birtakım
entellektüel ortamlarda tanınmışlığın da verdiği güçle semirmiş cinsleri işi
daha da ilerleterek bir sonraki aşamaya geçmişlerdir: Sırtlarını herhangi bir
tarikata, cemaata, iktidar partisine, muhalefet partisine, merdivenaltı sol
partilere ve fraksiyonlara dayayarak yükselme aşamasıdır bu. Bunlar, bir şair
ve yazarın kimler tarafından piyasaya pompalandığını bilmeyen okurlar için çok
büyük bir tehlike yaratırlar. Okur, dirsek teması ile ödül verdirilen şair ve
yazarları bir şey zanneder, onların beş para etmez kitaplarını okuyarak
yozlaşır, içinde edebiyatın esamesi okunmayan kitaplarla sistemli bir biçimde
okurun bilinci dumura uğratılır.
Sırtını herhangi bir tarikata,
cemaata, iktidar partisine yaslayarak yükselen şair ve yazarlar ne kadar
onursuz ise sırtını herhangi bir sol fraksiyona, partiye, sol görüşlü olduğu
söylenen bir anamuhalefet partisine dayayarak yükselen şair yazarlar da o kadar
onursuzdur. Sistemin yazara sunduğu gazete köşeleri, televizyon ekranları,
radyo programları, dergi sayfaları vs sistemin devamlılığını sağlama görevini
kabul eden şair yazarın hizmetine sunulan ideolojik aygıtlardır. Bir şair ve
yazar kendisine sunulan yüksek makam, koltuk, tv ekranı, dergi sayfası, ödül
mekanizması gibi yozlaştırıcı ideolojik aygıtlara karşı direnebildiği ölçüde
büyüktür. Oysa bu ideolojik aygıtlar tarafından teslim alınan şair yazarlar
Türk Edebiyatı'nı hızla yozlaştırırken bir yandan da okur üzerinde hegemonya
kuran bir entellektüel ideolojik iklim yaratılarak kültürel bağlamda güdülmeye
hazır "geleceğin insanı"nın prototipi inşa edilmektedir.
Bu amaca hizmet için belli bir
biçimde düşünen insan türü yaratılmalıdır. Sağcı, solcu da olsa fark
etmez, bunlar kendisine tanınan görece özgür bir düşünce iklimi içinde
tanımlanmış sınırlar dâhilinde hareket eden bir insan tipidir. Sağcı şair yazar
çeteleri de solcu şair yazar çeteleri de aynı büyük amaca hizmet etmek için
çalışmaktadır. Her iki grup da ulusal kültür ve edebiyatı linç etmek,
yozlaştırmak, piyasanın ürettiği malları sorgulamadan satın alıp
hızla tüketen görece bir seçme özgürlüğü de bulunan uysal köleler
yaratmak için çaba ortaklığı yapmaktadır. Sağcı şair yazar çeteleri de solcu
şair yazar çeteleri de kendi paradigmalarının dışında bir fikri savunan, bu
fikre dayanan şiir, yazı vs üreten özgür ve bağımsız bir şair yazarı boğmak için
eylem birliği yaparlar. Sükût suikastından başlayarak her türlü baskı ve şiddet
aracını kullanarak özgür ve bağımsız düşünen bir yazarı elbirliğiyle boğarlar.
Bunlara göre karşıt bir edebiyat çetesine dâhil olarak onların aleyhinde
çalışmak bile özgür ve bağımsız çalışmak kadar tehlikeli değildir. Bu sebeple
bağımsız şair ve yazarlar, karşıt görüşlü edebiyat çetesine dâhil olan bir şair
yazardan daha fazla baskı ve şiddete maruz kalırlar.
Sistemin içinde bir şair ya da yazar
olabilmek için mevcut sistem içinde bir ağırlığı bulunan herhangi bir edebiyat
çetesine mensup olmanız gerekmektedir. Bu çetelerin herhangi birinin liderine
biat etmeden, itaat etmeden kitaplarınız basılmaz, basılsa bile dağıtılmaz,
dağıtılsa bile kitabevlerinin raflarında ön sıralarda sergilenmez. Edebiyat
çetelerinin temsilcileri tarafından ele geçirilmiş edebiyat dergilerinde ve
gazetelerin kitap ekleri ile kültür sanat sayfalarında yeni çıkan kitaplarınız
tanıtılmaz. Okurun sizi bilmemesi, duymaması, okumaması için her ne gerekiyorsa
yapılır. Herhangi bir edebiyat çetesine bağlı olmadığı bilinen yazar ve
şairlerin kitapları kitabevlerinde tutunamaz. Ama karşıt görüşlü dahi olsa
herhangi bir edebiyat çetesine bağlı olduğu bilinen bir yazarın kitabına
dokunulmaz. Çünkü o kitaba baskı ve sansür uygularlarsa karşıt görüşlü edebiyat
çetesinin toplu bir biçimde savunmaya geçeceğini çok iyi bilirler. Bu edebiyat
çetelerinin yırtıcı hayvanlarla pek çok ortak noktaları vardır. Belli bir
avlanma sahaları vardır ve mecbur kalmadıkça bu yırtıcı hayvanlar birbirlerinin
alanlarına müdahalede bulunmazlar.
Bu kafakola alma sisteminden bir
şekilde kurtulan ya da önceden belli bir edebiyat çetesine dâhil olmasına
rağmen artık dokunulmazlık elde edebilecek kadar çok ve her kesimden yeterli
sayıda okurun ilgisine mazhar olmuş şair ve yazarlar her dergide şiir yazı
yayımlatabilme, her kitabevinde kitaplarını rafların ön sıralarında
sergiletebilme, bütün gazetelerin kitap eklerinde kitabını tanıttırma hakkına
sahip olabilirler. Bu şair ve yazarlar hiçbir zaman içinden çıktıkları edebiyat
çetesine karşı bir harekette bulunmadıkları gibi diğer edebiyat çetelerine
karşı da çok ağır bir suçlayıcı hareket içinde olmazlar. Sade suya tirit
yazılarla, ne şiş yansın ne kebap anlayışıyla herkese gülücükler dağıtarak kitaplarını
pazarlarlar. Omurga sahibi bir eleştiri yazdıkları görülmüş değildir. Meselesi
olan bir kitap yazdıkları vâki değildir. Bu yüzden sağdan soldan tüm dergiler
kendilerine açıktır. Kendilerine sayfalarını açan her edebiyat çetesinin
dergisinde şiir, yazı, söyleşileri yayınlanır. Omurgasızlıkta o derece çağ
atlamışlardır ki cemaat gazetesinden söyleşi teklifi gelse ona bile hayır
diyemezler. Hatta yıllarca bir cemaat gazetesinde köşe yazmalarına rağmen hâlâ
sol çevrelerde saygın bir yere sahip olurlar. (Bu konuya daha sonra ayrıntılı
olarak değineceğim.)
Edebiyat çetelerinin en acınası
edebiyatçı tiplerinden biri de gençliğinde ucundan köşesinden "solculuğa
bulaşmış" olan şair yazarlardır. Bir şekilde kendilerini bir sendikanın
danışmanlığına, sol görünümlü ana muhalefet partisinin kültür sanat
kurullarına, belediyelerin kültür sanat bürolarına atmışlardır. Oralardan
beslenirler. %0.001 oy alan radikal sol partilerin dergi ve gazetelerinde
günlük ya da haftalık yazarlar. Radikal solcu dostlarıyla çöktükleri rakı
sofralarının hesabını CHP'li belediyelerin kültür dairelerine yıkmakta oldukça
mahirdirler. Sendika hesabından yine sendikaların sahil kasabalarındaki sosyal
tesislerinde de aynı yoz hayatı sürdürürler. Herhangi bir emekçi kahvehanesinde
15 dakika siyasi konuşma yapıp da emekçilerden dayak yemeden oradan çıkabilme
ihtimalleri olmadığı için sadece kapalı devre “radikal solcu elitler”in
toplantılarında atıp tutarlar. Çıkardıkları dergilerin baskı maliyetini sözde
solcu belediyelerin kültür sanat dairelerine havale etmek konusundaki
başarıları yüzünden o sol parti o belediyeyi kaybedene kadar batmadan çıkabilen
edebiyat sanat dergileri çıkarırlar. Bu yüzden "dergi emekçisi"
ayaklarına yatarak ölene kadar edebiyat camiasında hüküm sürebilirler.
Bu küçük edebiyat çeteleri yurt
dışında da etkindirler. Yurt dışında yeni türeyen herhangi bir sanatsal akımın
Türkiye acenteliğini kimselere kaptırmadan alırlar ve hakkıyla da yaparlar. Bir
köpek çobanına karşı ne kadar sadık ise bunlar da emperyalist kapitalist
sistemin kültür odaklarına o derece sadıktır. Bunlar için en uygun adlandırma
"emperyalizmin tasmasız köpekleri" olacaktır. Bu sayede kitapları
yabancı dillere çevrilir. Emperyalist kapitalist sistemin kültür odaklarının
Türkiye acenteliğini yapmakla mükellef bu kimselerin kitapları yine bu
odakların yetişmiş elemanları tarafından yabancı dillere çevrilir,
emperyalistlerin kurduğu birtakım sözde vakıflar tarafından fonlanan
yayınevlerinden kitapları basılır. Uyarına gelirse birkaç edebiyat ödülü de verilerek
emperyalizmin ülkemizdeki kültür acenteliğini yapan şair, yazar ve sanatçılar
"onurlandırılır." Onlar da üzerlerine düşen vazifeyi emir eri
sadakatiyle icra etmeye devam ederler. Daha önceden emperyalizm tarafından
devşirilmiş bir şair, yazar çetesine giren genç bir şair-yazar da o çetenin
imkânlarından yararlanır. Çetenin ve emperyalizmin emirlerine gösterdiği
sadakat oranında o da "onurlandırılır." Böylece nesiller boyunca
süren bir komprador aydınlar kuşağı yaratılır. Basın yayın organlarında istihdam
edilen bu komprador aydınlar sayesinde halk yönlendirilir. Emperyalizmin
politikalarına karşı gelmeyen yahut en azından tepki göstermeyen bir ahmaklar
toplumunun yaratılması için ne gerekiyorsa yapılır.
"Türk aydını kültür
emperyalizminin ajanı durumuna düşürülmüş, üreticisiyle bağları koparılmış.
Aslında kozmopolit kıyı şehirlerindeki levanten kompradorları nasıl
emperyalizmin ekonomik ayakları ise, yine bu şehirlerde üstelik o levanten
kompradorlarla aynı hayatı paylaşan aydınlar kültürel ayakları olmuşlardır."
(Attilâ İlhan, Hangi Batı,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mart 2017,
İstanbul, s 209) Attila İlhan, bu yazıyı kim bilir ne zaman keleme aldı, kaç
yıldır aynı kafakola alma mekanizması işlemeye devam ediyor, komprador aydınlar
edebiyatımızı ve genel olarak kültür dünyamızı zehirliyor. Bakınız bu konuda
Cemal Süreya şöyle diyor: "Türkiye'de birtakım sanat klikleri adamlarını
yabancı ülkelerde tanıtma bakımından bazı imkânlara daha fazla sahiptir. Türk
edebiyat ve sanatını aile albümüne çevirmekten haz duyan bazı çevreler dışarıya
karşı edebî değerin hem yapımcısı hem de ihracatçısı olmayı, daha doğrusu böyle
görünmeyi başarmıştır. Oysa bunların karşısındaki gruplarda bu olanaklar fazla
yoktur." (Cemal Süreya, Papirüs'ten Başyazılar, YKY, 2015, s88) Ne kadar
da demokratik bir cangıl, değil mi? Afrika savanalarında hüküm süren vahşi
sırtlan sürüleri bile bu edebiyat çetelerinin yanında daha demokratiktir.
Yıllar geçiyor, devran dönüyor, ama aynı isimler hâlâ kültür ve edebiyatın başköşesinde
kalmaya devam ediyor.
Herhangi bir etnik kimliği ya da
mezhebi öne çıkararak onun üzerinden edebiyat ve sanat piyasasına dâhil olmak
da oldukça etkin bir yöntemdir. Herhangi bir etnisitenin milliyetçisi olmanız,
o etnik gruba dâhil olan insanların faydalanacağı birtakım fırsatlardan tam
zamanlı olarak yararlanmanızı sağlar. Bölücü bir terör örgütü emir verdiğinde
bildiri yazıp imza attığınız anda o etnik kökenin etkin olduğu dergi, gazete ve
internet sitelerinde kitaplarınız tanıtılır, onlara ait kitabevlerinde
kitaplarınız ön raflara taşınır. O etnik kökenin siyasetini yapan partinin
politik desteği ve baskısı ile kültür sanat ortamlarına etnik bölücü
kontenjanından dâhil edilirsiniz. Aynı durum mezhep çeteleri için de
geçerlidir. Herhangi bir mezhebin kültür sanat alanındaki temsilcisi olmak, o
mezhebin kültür sanat çetesinin azılı bir mensubu olarak piyasada bilinmek pek
çok kapıyı size kolayca açar. Ortaçağ'dan kalma toplumsal kurumlardan biri olan
mezhep yapılanmalarının 21. Yüzyılın kültür ve sanatına egemen çeteler hâline gelmesi
günümüzde aydın sayılan kimselerin ne kadar acınası bir durumda olduklarının da
açık bir yansımasıdır. Mezhepçilik dinsel ve siyasal bir pisliktir, bu çetenin
mensupları o dinsel ve siyasal pisliği sanata da bulaştırmak için ellerinden
geleni yapmaktadırlar.
Mafyokratik edebiyatın neoislamcı
kanattan şair ve yazarlarının durumu da çok farklı değil maalesef. Sırtını
Türkiye şartlarında ortalamanın üzerinde mürit sayısına sahip bir cemaat ya da
tarikata dayayan İslamcı bir şair ve yazarın sırtı yere gelmez. Bastırdığı her
kitabın 2., 3. baskıları görmesi neredeyse garanti altındadır. Cemaat, tarikat
şeyhi bu kitap okunacak dedikten sonra hangi mürit ona muhalefet edebilir?
İkinci yol ise iktidardaki İslamcı partinin şeksiz şüphesiz yandaşı olmaktır. Hem
makbul bir cemaat-tarikat hem de İslamcı iktidar partisiyle sağlam bağları olan
şair yazar ise krallığını ilan etmiş sayılabilir. İktidara yakın gazetelerde
maaşlı köşe yazarlığı, iktidar belediyelerinin kültür sanat etkinliklerinde her
türlü masrafı belediyenin kültür dairesi tarafından karşılanan edebiyat
etkinlikleri onun hizmetine sunulur. Kitapları iktidar belediyeleri tarafından
satın alınıp okullara bedava dağıtılır. Belediyelerin düzenlediği kitap
fuarlarında adı parlatılır. Ayrıca İslamcı bir edebiyat-sanat dergisi çıkararak
derginin bütün maliyetini iktidardaki İslamcı partinin belediyesine
yıkanları da vardır. “Bunlar hangi dergiler?” diye soranlar, herhangi bir
kitabevine girip dergi rafına gitsin, oradaki İslamcı edebiyat dergilerini alıp
baksın, arka kapak ilanını hangi belediye vermiş, kapağın iç bölümlerindeki
ilanlar hangi belediyeden gelmiş bir bakıversin. Gerçeği görür. Bir sonraki ay
yine aynı dergilerin kapaklarını kontrol etsin. Kombine reklam veren
belediyeleri de bir görsün. Ne anlatmak istediğimiz o zaman daha net
anlaşılacaktır. Kısacası İslamcı camiada da mafyokratik edebiyatın biat-haraç
sisteminden farklı bir düzen göremeyeceksiniz.
Şiir ve yazılarını dergilerde
yayınlatmak isteyen genç şair ve yazarları acımasız bir çark bekliyor. Tam
anlamıyla bir biat-haraç düzenidir bu. Mafyokratik edebiyat, sistemin
devamlılığını sağlamak için doğal olarak sistemin içine yeni genç şair yazarlar
sokmak zorundadır. Fakat bunun için bir takım kafakola alma taktikleri ve
biat-haraç mekanizmaları işletir. Nasıldır? Anlatalım: Öncelikle dâhil olmak
istediğiniz edebiyat çetesinin dergisine sosyal medya hesapları üzerinden
takipçi olursunuz. O derginin sosyal medya hesaplarında paylaşılan
içeriklerinin altına övücü yorumlar yaptıktan sonra siz de kendi sosyal medya
hesabınızda paylaşırsınız. Sonra da uygun bir vakitte dergiye abone olursunuz.
Bir yıllık abone ücretini peşin olarak yatırdıktan sonra her türlü imgesel
sabuklamanız şiir diye, her türlü serbest çağrışım denemeniz özgün bir hikâye
diye, her türlü sade suya tirit kitap tanıtım yazınız derin ve entellektüel
eleştiri diye basılır. Siz sağ biz selamet! Kitap mı bastırmak istiyorsunuz?
Aynı haraç mekanizması işliyor. Tek fark var. 5250 liralık (10.01.2019
fiyatlarıyla) baskı ücretini verdikten sonra her türlü kitabı bastırıp kitap
fuarlarında imza günleri bile düzenleyebilirsiniz.
Genç bir şair-yazarsınız, şiir
piyasasında sizi tanıyan kimse de yok, kendinizi piyasaya tanıtmak
istiyorsunuz. İşlem çok basit. Çöpe atılacak 10 bin liranız varsa o iş çok
kolay. Öncelikle amacınıza hizmet edecek sizin gibi genç ve ahmak olan 20-30
şair adayını bir çatı altında topluyorsunuz. Sonra saman kâğıdına basılan 32
sayfalık bir şiir dergisi çıkarıyorsunuz, haklı olup olmadığınızı hiç
önemsemeden sizden önce gelen şairler kuşağına acımasız bir eleştiri meydan
savaşı başlatıyorsunuz. Öyle sözler ediyorsunuz ki bu şairlerden birini sokakta
görseniz kanlı bıçaklı kavga çıkacak. Sonuçta saman kâğıdından 32 sayfalık
derginiz birinci yılını doldurmadan batıyor; fakat sizin saldırdığınız şairlere
düşman olan diğer şairler ile sarsılmaz bir amaç birlikteliği kuruyorsunuz.
Artık o çetenin bütün yayın organlarında şiirleriniz-yazılarınız basılabiliyor.
Ayrıca dergi batarken "Filanca şair kuşağının kurduğu faşist kanona ve
şiiri yozlaştıran adaletsiz düzene şöyle direndik efendim, böyle direndik
efendim; ama yine de sürdüremedik. Edebiyat ortamı, filanca kuşağı eleştiren
bir derginin varlığına tahammül edemiyor, farklı seslere izin vermiyor."
diye ağlaşarak sade suya tirit solculuk da yaptınız mı tadından yenmez olur!
Adı sanı bilinmeyen genç şairler! Mafyokratik edebiyat sirkine hoş geldiniz!
Mafyokratik edebiyatın devamlılığını
sağlama konusunda büyük bir işlev üstlenen ödül mekanizmasındaki yozlaşmanın
boyutlarını görmek isteyenler kısa bir Google taramasından sonra oldukça ilginç
verilere ulaşabilirler. Bir edebiyat ödülünü 30 yıllığına kiralayan
yayınevlerinden tutun, jürisinde olduğu ödülü alan jüri üyelerine kadar geniş
bir yelpazede dehşetengiz ve iğrenç ödül hikâyeleri bulacaksınız. Emin
olun ki o yazılarda anlatılanların tamamındaki "kişi ve kurumlar tamamen
gerçektir." Günümüzdeki ödül mekanizmasının çıplak gerçekliğini anlatan
bir roman yazsak "gerçek dışı edebiyat, bilim kurgu" türü başlığı
altında değerlendirilir. Bu faslı fazla uzatmayacağım, dileyenler bu konu
hakkında diğer yazarların yazdıklarını uzun uzun okuyup hayretler içinde
kalabilirler. Ben kendime yetecek miktarda okuyup hayretler içinde kaldım, siz
de kalın, şifalı oluyor.
SONUÇ
Ey okur! Edebiyat camiasındaki bu çeteleri
ve bu çetelerin elebaşlarını iyi tanı! İrin dolu yazılarıyla senin körpe
bilincini yozlaştırmalarına izin verme! Edebiyat çetelerinin ürettiği
mafyokratik bir edebiyatın uysal kölesi olma! Eşek eşeğin sırtını ödünç kaşır
anlayışıyla kapalı devre çete ilişkileriyle verilen edebiyat ödüllerine itibar
etme. Omuzlarının üzerinde kendi kafasını taşıyan özgür bir birey, hür bir
yurttaş ol!
Ey şair-yazar! "Aman şiirim,
yazım bir dergide yayınlansın da ne olursa olsun!" deme! Edebiyat
çetelerine dâhil olup da zihnini, bilincini, beynini kiraya verme! İki üç ödül
alacağım, elime ödül verecekler diye ciğeri beş para etmeyen sözde edebiyat
otoritelerinin önünde diz çökme, köpekleşme! Çok okunup da mafyokratik
edebiyatın düzeninde önemsiz bir çark olacağına az okunup özgür bir edebiyatın
münzevî şair yazarı ol! Omuzlarının üzerinde
kendi kafasını taşıyan özgür bir birey, hür bir yurttaş ol!
Bu mafyokratik
edebiyatın çürümüş ilişkiler örüntüsünü yıkıp parçalamak ve onun yerine daha
âdil, daha özgür bir edebiyat düzeni ikame etmek için hayatımızı ortaya
koyarcasına bir devrimci mücadele vermek zorundayız. Yoksa özgürlüğümüze
kasteden bu emperyalist-kapitalist sistemin kültür sanat camiasındaki
uzantıları kazanacak. Onların kazanmaması için topyekûn bir başkaldırı ve
örgütlü bir edebî isyanı ateşlemek şarttır. Yoksa bu mafyokratların düzeni
böyle sürüp gidecektir.
Yukarıda gerekçelerini
sunarak özetlediğim "mafyokratik edebiyat" yapılanmasının içinde bir
çark olmayı reddediyorum. Bağımsız ve özgür bir yazar olmanın olanaklarını
yaratmak için mücadele etmeye başlıyorum. Bu kişisel isyanın kitlesel anlamda
bir karşılığının olmadığını biliyorum. Bu yüzden "reddediyorum."
REDDEDİYORUM!
1. Mafyokratik edebiyatın kafakola
alma mekanizmalarının içinde herhangi bir çark vazifesi görmeyi, birtakım edebi
güç odaklarının menfaati uğruna aklımı kiraya vermeyi, düşüncelerimi
başkalarının alçak emelleri uğruna yok saymayı reddediyorum.
2. Kendi bütçemden para ayırarak
kitap bastırmak zorunda bırakılmayı, nakit paran kadar kitap bastır anlayışını,
bu anlayışı meşrulaştıran mevcut ekonomik, kültürel ve politik ortamın
baskılarına boyun eğmeyi reddediyorum.
3. Kitaplarımı bastırarak bir
şekilde okurla buluşturmak için herhangi bir tarikata, cemaata, siyasi partiye,
sendikaya, sol örgüte, emperyalizm destekli Gladyonun kültür odaklarına boyun
eğmeyi, onların kadrolu kültür ajanı olmayı reddediyorum.
4. Şiir ve yazılarımı
yayınlatabilmek için edebiyat dergilerine abone olma şartının ileri sürüldüğü
mevcut edebiyat dergilerinin çürümüş basım yayın çarkına dâhil olarak sırf bir
dergiye abone oldum diye şiir ve yazılarımın o dergide basılmasını
reddediyorum.
5. Saman kağıdından bol renkli
dergiler çıkarıp körpe ergen bilinçlerin duygusallığını sömürerek kafe
zincirleri açıp rezidans sahibi olan sözde solcu zerzevatın edebiyat camiasındaki
mutlak hakimiyetini reddediyorum.
6. Sırf kendi adımı parlatmak için
birkaç yıl içinde batacağı kesin olan, sadece kendi kaynaklarımdan beslenen bir
edebiyat dergisi çıkararak o dergide edebiyat ortamında gündem yaratacak
sansasyonel yazılar kaleme alıp yapay gerginlikler çıkarmayı reddediyorum.
7. Kimsenin gelip şiir kitabı satın
almadığı bir sosyolojik ortamda düzenlenen kitap fuarlarında dört saat bir imza
masasında dikilip her seferinde en fazla 3 tane şiir kitabı imzalayarak evime
yine ellerim bomboş dönmeyi reddediyorum.
8. Genç bir şair yazar olarak
edebiyat ortamında adımı duyurana kadar bir ağabeyin, bir ustanın, bir üstadın
emir erliğini yaparak, onun hizmetkârı ve kadrolu övücüsü olup uşaklaşmayı
reddediyorum.
9. Gazetelerin, edebiyat
dergilerinin, edebiyat üzerine yayın yapan internet sitelerinin yazı ve
şiirlere herhangi bir ücret ödemeden (telif) bunları alıp yayınladıktan sonra
gelirlerinden gelen parayı yazarlarla paylaşmamasını reddediyorum.
10. Kerameti kendinden menkul
editörlerin sizin yazınızı kesip biçip kuşa çevirdikten sonra sanki ortaya
çıkan bu kuşa çevrilmiş yazı size aitmiş gibi yayınladıkları editör sultası
düzenini reddediyorum.
11. Kapitalist-emperyalist kültürel
iktidar odaklarının etki ajanı olarak çalışmayı kabul etmenin karşılığı olarak
bütün kültür-sanat mecralarında tanıtılmayı, övülmeyi, okura dayatılmayı, buna
karşılık olarak da kültür-sanat ortamlarında kullanışlı bir aptal sıfatıyla
sahibinin sesi olmayı reddediyorum.
12. Şair-yazarların birbirlerini
desteklemek için çete benzeri yapılanmalar içine girerek sadece birbirlerinin
yazı ve şiirlerini öne çıkaracak bir biçimde konumlanmasını, edebiyat-sanat
ortamındaki bu çete düzenini reddediyorum.
13. Ömründe tek bir gün dahi ücretli
bir işte çalışmamış olmasına rağmen solculuktan geçinen şair ve yazarların işçi
sınıfının içinden çıkıp gelmiş has emekçi şair ve yazarları yok saydıkları bir
sahte solcu edebiyat düzenini topyekûn reddediyorum.
Bunlar ve bunlara benzer pek çok
gerekçeye dayanarak ana akım edebiyat dünyasındaki tüm faaliyetlerimi
sonlandırıyorum. Yer altına iniyorum.