Alper Canıgüz’ün Oğullar ve Rencide Ruhlar adlı romanı
özgün, orijinal ve ayrıksı bir okuma deneyimi vaat ediyor. Kitabın arka kapak
yazısında da ‘’olağanüstü özgün ve orijinal bir kitap’’ olduğundan söz ediliyor.
Bu ön tanımlama tabii ki bizim kitap hakkındaki yargılarımızda belirleyici
olmayacaktır; ancak arka kapak yazılarının pek çok okur için önemli olduğundan
hareketle arka kapak yazılarında yazanları ciddiye alma eğilimi içindeyiz
artık. Arka kapak yazıları ‘’tehlikeli bir sosyopatalojik bir olgu kitap okuma’’ya
yeni başlamış olanlar için önemlidir. Ortalama okur genellikle bir kitabı
almadan önce arka kapak yazısını okur. Bu yüzden biz eleştirmenler de arka
kapak yazılarını mümkün mertebe ciddiye alma eğilimindeyiz artık. Arka kapak
yazısında ’’Polisiye, fantastik, mizahi edebiyatın tatlarını ustaca
kaynaştıran, olağanüstü özgün ve çok iddialı bir kitap’’ ifadesi ‘’ Alper
Canıgüz’ün kıvrak ve sürükleyici dili’’ ifadesiyle birleştiğinde
‘’bestsellerfobia’’mızın depreşmemesi için hiçbir makul sebep bulamıyoruz doğal
olarak. Fakat romanı okumaya başladığımızda romanın daha ilk cümlesinde (Beş
yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.) bu romanın öyle bizim
bildiğimiz piyasa işi romanlardan olmadığı gerçeği kafamıza dank ediyor.
Kitabın kapak tasarımı oldukça başarılı. Romanın
içeriğiyle de oldukça uyumlu. Her şeyin görselleştiği bir çağda, görselliğin
aynı zamanda ticarileştiği bir dönemde kapağın altındakilerin niteliği kadar
kapağın da albenisinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda Oğullar ve
Rencide Ruhlar romanının kapağını oldukça başarılı bir kitap kapağı olarak
kabul ediyorum.
ÖZET
Kitabın kapsamlı bir özetini vereceğiz. Bunu yaparken de
bölüm bölüm ayıracağız. Roman bir polisiye olduğu için katilin kim olduğuna
yönelik herhangi bir açıklamada bulunmayacağız. Özeti okuyanların da özetteki
bilgilerden hareketle romandaki katilin kim olduğuna yönelik bir fikir
edinememesi için elimizden geleni yapacağız.
1-)Olmak ya da olmamak: Bu bölümde Alper Kamu’nun dünyasına
giriş yapıyoruz. Alper’in duygu ve düşünce iklimine yönelik kısa yaşamsal
parçalar aktarılıyor ve Alper ile ilgili genel bir fikir elde etmemiz
sağlanıyor. Bölümün ve dolayısıyla
kitabın giriş cümlesi en güzel 10 kitap giriş cümlesi listelerinde üst sıralara
tırmanmaya aday. Bölümde imgesel güzellikteki ifadeler dikkati çekiyor. (
Sızılı gözlerinde hep yıldızlar kayan kadın v.b.) Bu bölümde Alper Kamu’nun
eğitim sitemine, aileye, arkadaşlığa, romantizme, komşuluk ilişkilerine -kitap
boyunca devam edip gidecek pek çok yerde pek çok şeye- yönelik marazlı
yorumlarını öğreniyoruz. Bu konular hakkındaki görüşlerine bakarak şunu büyük
bir gönül rahatlığı içinde söyleyebiliriz ki Alper Kamu bizim bildiğimiz 5
yaşındaki çocukların hiçbirine benzememektedir. O nev-i şahsına münhasır bir 5
yaşında çocuktur. Nihilizme oldukça yakındır. Dünya ve tanrı hakkındaki
fikirleri oldukça radikaldir. Klasik müzik dinler; Dostoyevski, Oğuz Atay,
Nietzsche okur; varoluşçu felsefe bağlamında yer yer Sartre’a üstü kapalı
göndermelerde bulunur. Buradan da anlaşılacağı gibi Alper Kamu her mahallede
karşımıza çıkabilecek. Gerçek hayatta mutlak surette bir nesnel karşılığı
bulunan oldukça gerçekçi bir roman kahramanıdır(!) diyebiliriz. Bölüm
başlığındaki Shakespeare göndermesini de zaten hiç anlamadık diyerek yazara bir
göz kırpalım son olarak. (Bir iki bölüm başlığı hariç her yerde bu metinler
arası göndermelerle karşı karşıya kalacağız.)
2-)Ne güzel komşumuzdun sen Hicabi
Amca: Bu bölümde
yine Alper Kamu’nun mahallesinde geçen bazı olaylar anlatılıyor. Alper’in
arkadaşı Cemalettin’in ağabeyi Gazanfer’in nasıl bir bela olduğunu öğreniyoruz.
Sonra da Alper’in babasının tayininin Erzurum’a çıkma ihtimali üzerine ailede
yaşanan olumsuzluklardan söz ediyor yazar. Mahalledeki huysuz emekli emniyet
amiri Hicabi Amca’dan söz ediliyor ki burada bölüm başlığına bir atıf mı var
acaba diyerek Hicabi Amca’ya odaklanıyoruz. Babasının tayin olayına Alper’in canı
sıkılmıştır ve Alper dışarıya hava almaya çıkmıştır. Dışarıda dolaşırken
birinin Hicabi Amca’nın apartmanından hızla çıkarak uzaklaştığını görür; fakat
bunun kim olduğunu bilemez. O sırada balkonda Alev Abla’yı görür, Alev Abla
aşağı iner ve apartmanın önünde birlikte otururlar. Aralarında seviyeli bir
cinsel muhabbet döner, sonra Alev Abla Alper’e Karlar Kraliçesi masalını
anlatmaya başlar. Anlatmasına anlatır; fakat anlatırken masalı tam anlamıyla
bir yapı söküme uğratır, adeta masalı güncel koşullara adapte ederek yeniden
yaratır. Alper masaldan Alev Abla ile arasındaki ilişkiye yönelik bir gönderme
sezmesine rağmen ne yaparsa yapsın masaldaki ana fikrin ne olduğunu anlayamaz. Masalda
Alper kadar zeki bir çocuk için bile çok karmaşık çağrışımlar vardır. Masal
bitip de tam evlere dönülürken Hicabi Amca’nın evinin bir camı kırılır ve aşağı
eski bir radyo düşer. Alper hızla Hicabi Amca’nın evine doğru gider. Bu sırada
evden aşağıya yağmur gibi eşyalar yağmaktadır. Eve girince evde mahallenin
delisi Ertan’ı görür. Ertan eline geçirdiği her şeyi ‘’lol, lol’’ diyerek sağa
sola ve apartmandan aşağıya atmaktadır. Deli Ertan, Beşiktaş’ın attığı gole
sevinmektedir. O sırada Alper Hicabi Amca’yı görür, yanına gittiğinde onun
boğazı kesilerek öldürülmüş olduğunu fark eder. Bölümün sonuna geldiğimizde
bölümün adındaki Hicabi Amca’nın akıbetine yönelik bir bilgi elde etmiş oluruz;
fakat bölümün adını asıl anlamlı kılan Alper Kamu’nun Alev Abla ile olan
ilişkisidir. Alper, Alev Abla’ya duygusal bir yakınlık hissetmektedir. Burada
‘’Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla’’ dizelerini içeren Ahmet Muhip
Dıranas’ın Fahriye Abla adlı şiirine bir gönderme olduğu gayet açıktır.
3-) İlahi adalet, ömürsün: Bu bölümde Alper ve babası karakola
ifade vermeye giderler. Memur Âdem ile muhatap olurlar, kısa bir süre Beşiktaş
maçını izlemeye gitmiş olan komiser yardımcısının gelmesini beklerler. Komiser
yardımcısı gelince sorgulama başlar. Alper olayı kısaca özetler. Daha sonra Alper
hava almak için evden dışarı çıktığında Hicabi Bey’in evinden çıkıp koşarak
başka bir apartmana giren kişiyi hatırlar, komiser bunun kim olduğunu sorunca
da tam olarak yüzünü göremediğini söyler. Bu durumda fırsattan istifade ederek
Gazanfer’den öcünü almak ister ve polise onun eşkâlini verir. Adamın hangi
apartmana girdiğini hatırlamamasına rağmen adamın koşarak Güzelyayla Apartmanı’na
yani Gazanfer’in apartmanına girdiğini iddia eder. Böylece polisler Gazanfer’e
çökecek, Alper de Gazanfer’den yediği dayağın acısını çıkarmış olacaktır. Bu
bölümde yazar adalet sistemiyle ve ceberrut devletle kendince dalgasını geçer.
Karakol ile ilgili sahnelerde polis teşkilatının yapısına ve işleyişine yönelik
eleştiriler getirir, dalgasını geçer. Bölüm başlığı da bu alayın simgesi olur.
Yazar ‘’ilahi adalet, ömürsün’’ diyerek adalet sistemiyle dalga geçer.
4-) Ofisteki sosyopat: Bu bölümde Alper memur olarak
çalışan babasının ofisine gider. Kendisinden hiç hazzetmemesine rağmen
babasının müdürü Erdoğan Bey ile görüşür. Amacı babasının tayinini
durdurmaktır; fakat işler daha da sarpa sarar. Alper müdür Erdoğan Bey’i çok
kızdırır, üstelik adama atarlanır. Bu arada Cemalettin’in ağabeyi Gazanfer gözaltına
alınmıştır, polisler onu gözaltında bir güzel benzetmiştir. Maktul Hicabi
Bey’in oğlu Rebi Alperlerin evine gelir, ağlayıp sızlanır. Alper ona çok
acımasızca davranır. Bölümde fırsattan istifade pek çok toplumsal meseleye
yönelik ironik bir dille eleştiriler getirilir ki romanın tüm bölümlerinde
alttan alta belli bir ideolojik bakış çerçevesinde muktedirlere yönelik
acımasız bir ironik eleştiri yöneltilir. Erdoğan Bey üzerinden rantiyeci, menfaatçi,
milliyetçi, muhafazakâr dünya görüşüne yönelik eleştiriler yapılır. Odacı Kerim
üzerinden de Anadolu halkının saflığının içinde gizli bilgelik okuyucuya
yansıtılmaya çalışılır. Bu açık bir ideolojik bakıştır, burada örtük bir
biçimde sınıfsal bir dil ustaca kullanılır. Erdoğan Bey, Alper’in babasını
milliyetçi-muhafazakâr bir dünya görüşüne sahip olmadığı için Erzurum’a sürmeye
çalışmaktadır, böylece bu bölümde tayin olayının sebebi de ortaya çıkmıştır. Bu
bir tayin değil, örtülü bir sürgündür. Erdoğan Bey, Alper’in babasını komünist
fikirlere sahip olduğu için İstanbul’dan sürmeye çalışmaktadır. Bölümün sonuna
gelirken anlıyoruz ki ‘’Ofisteki sosyopat’’ Alper Kamu’dur. Sosyal
ilişkilerdeki sorunlu yapısı yüzünden bir anlamda babasının geleceğini karartan
odur. Ofiste Erdoğan Bey’ atarlanan Alper, babasının sürgününün biraz daha
erken bir vakte çekilmesine neden olur.
5-) Serin devlet: Bölümün başlığında ‘’derin devlet’’
olgusuna yönelik bir eleştirel tavır hissetsek de bunu fazla kafaya takmıyoruz
ve de kıllandığımızla kalıyoruz. Bu bölümde Alper’in polisleri Gazanfer
konusunda yanlış yönlendirdiği ‘’nihayet’’ çok zeki polis amcalar ve savcı bey
tarafından anlaşılıyor. Savcı Metin Bilgin, Alper’i yeniden sorguya çağırır.
Cinayeti Deli Ertan’ın üzerine yıkmak ve böylece davayı kapatmak istediği
aşikârdır, bu Alper Kamu’nun keskin zekâsından kaçmaz. Alper ona istediği
ifadeyi vermez. Savcı buna sinirlenip çıkıp gittikten sonra Alper ile komiser
yardımcısı Onur Çalışkan biraz konuşurlar. Karakoldan çıkan Alper, Gazanfer’in
en kısa sürede onun canına okuyacağını düşünerek yürürken mezarlığın önüne
geldiğini fark eder. Hicabi Bey’in cenazesine katılmak için hızla mezarlığa
yönelir. Cenaze töreni sırasında ilginç olaylar meydana gelir. Mezarlıkta uygun
yer olmadığı için Hicabi Bey’i karısının mezarının üzerine gömerler. Maktulün
oğlu Rebi, babası Hicabi Bey annesinin mezarının üzerine gömülürken annesinin
kafatasını görünce baygınlık geçirir. Alper, cenaze sırasında oradaki
dedikoducu kadınlardan ve mahallenin bakkalı Yakup Bey’den Hicabi Bey ve ailesi
hakkında yeni bilgiler edinir. Alper mahallenin bakkalı ve Hicabi Bey’in yakın
arkadaşı Yakup Bey’den Hicabi Bey’in karısı olan Necla Hanım’ın intihar ederek
öldüğünü öğrenir. Olay çevreye trafik kazası diye aktarılmıştır. İşler yavaş
yavaş karışmaktadır.
6-) Her Budist bir faşiste tapar: Bu bölümün adı oldukça ilginç,
içinde anlatılanlar da. Bu bölümde Alper Kamu, Erkin ve Koray’ın evine gider.
Romanın ilk bölümlerinde bu tipler kısaca tanıtılmıştı. Bunlar için kısaca
metalci gençlik diyelim. Bu arada Hicabi Bey cinayetinde gözaltına alınıp
sorgulananlar arasında bunlar da var. Koray sorgulanıyor; ama Erkin
bulunamıyor. Burada acaba katil Erkin mi diye bir düşünceye kapılabilirsiniz,
isterseniz kapılın, biz sizi tutmayalım. Alper, o evde Yeşim ile tanışır.
Yeşim, Erkin ve Koray’ın sevgilisidir. Bu durum biraz karışık, biz bölümde
anlatılanlardan Yeşim’in kimin sevgilisi olduğunu çıkaramadık, bölümü okuyunca Yeşim’in
kimin sevgilisi olduğunu tam olarak siz de anlayamayacaksınız. Alper gizliden
gizliye Yeşim’i sorgular, Yeşim o sırada sarhoştur; fakat Alper yine de ondan
cinayete dair bazı önemli bilgiler elde eder. (Bunları burada özette
anlatmayacağız tabii ki, kitabı okuyunca siz de öğreneceksiniz işte, hamallık
yapmaya gerek yok.) Koray eve gelince Alper oradan ayrılır. Erkin’in ise nerede
olduğu belli değildir, Erkin kayıptır, cinayetin işlendiği gece ortadan
kaybolmuştur, polis de onu bulamamıştır. Alper, Güzelyayla Apartmanı’ndan
çıkarken Gazanfer ile karşılaşır, Gazanfer Alper’e çökmeye çalışır; fakat bir
kez daha başarısız olur. Alper Kamu keskin zekâsı ve kırılmaz cesaretiyle bir
kez daha Gazanfer’i alt eder.
7-) Öcülerin öcü: Bölüm başlığında Fakir Baykurt’un
Yılanları Öcü adlı eserine bir atıf var. Bu bölümde Gazanfer belasından kaçan
Alper, Ruhan Bey’in evine girer. Ruhan Bey korkutucu bir tiptir; fakat Alper
Ruhan Bey’in evine girip de ortalığı kolaçan ettiğinde onun evinde çiçek
yetiştiren, düzenli bir adam olduğu anlaşılır. Alper evde araştırmasını yaparken
Ruhan Bey gelir, Alper can havliyle bodruma kaçar. Ruhan Bey evin bodrumunda
sabundan heykeller yapmaktadır. Bu heykeller mahalledeki insanların
heykelleridir. Alper bodrumdayken Ruhan Bey onu yakalar. Alper can havliyle
kaçar ve Rebi Abi’nin sözünü ettiği mahallenin altındaki gizli labirente dalar.
Bu labirentin çıkışı Hicabi Bey’in evinin altındadır. Alper buradan çıkarken
Hicabi Bey’in asker olan büyük oğlu Şemi’ye yakalanır. Onunla evde biraz sohbet
eder. Bölümün sonunda hayata ve insana dair felsefi çözümlemelerin yapıldığı
yaklaşık bir sayfalık mükemmel bir parçayla karşılaşırız. Kitabı aldıktan sonra
sizde bu bölümü tekrar tekrar okuyun ve bizim aldığımız estetik zevki siz de
alın diyerek kitabın muhtemel okurlarına bir çerez daha atalım burada.
8-) Sineklerin tanrısı Leviathan’a
karşı: Bölümün
adında William Golding’in Sineklerin Tanrısı adlı romanına atıf var. Bölümün
içeriğine bakınca bu atıf bir anlam kazanıyor. Leviathan da bir atıf. Thomas
Hobbes’un Leviathan adlı siyaset felsefesi kitabına gönderme yapılıyor, bu atıf
da bölüm okununca anlam kazanıyor. Alper, Bakkal Yakup’u sorgulamaya gider,
çaktırmadan onun ağzından bir ton laf alır. O sırada savcı Metin Bilgin gelir,
Alper’i it-kopuk mahallesi olan Paris Mahallesi!ne doğru yürüterek sorgular.
Sorgu sırasında cinayeti Alper’in babasının üzerine yıkmak istediğini ima
ederek Alper’i korkutur. Savcı onlara saldıran Paris Mahallesi’nin birkaç
kopuğunu haşat eder, bu hareketiyle Alper Kamu’yu örtülü bir biçimde tehdit
eder. Alper bu olayın hırsıyla kendi mahallesine gelir ve Cemalettin’e çatar.
Daha sonra Hicabi Bey’in evinden aşırdığı fotoğraf makinesindeki filmleri
babası fotoğrafçılık yapan Yüksel’e fotoğrafları tab ettirmesi için verir.
Makinenin içindeki fotoğraflar bir şekilde cinayet ile ilgilidir ve o
fotoğraflara bakarak Alper gerçek katili bulup babasını savcının elinden
kurtaracaktır. Bu arada Alper, Yeşim’i sorgularken Erkin ve Koray’ın da bu
fotoğrafların peşinde olduğunu öğrenmiştir.
9-) Dünyanın merkezine yolculuk: Bölümün başlığında Jules Verne’in o
ölümsüz eserine atıfta bulunulduğunu tüm 90 öncesi doğumlular anlamıştır
kanımca. O zamanlarda ilkokulda bu kitabı okumayanları dövüyorlardı çünkü.
Geçelim. Alper, Yüksel’e verdiği filmleri beklerken evde her şey sarpa sarar.
Babası ile annesi şu tayin olayı yüzünden sürekli kavga etmeye başlar. Tayin
süsü verilmiş sürgün yüzünden aile gergindir. Bir gün çok kötü kavga ederler ve
Alper’in babası kapıyı çarpıp çıkar ve meyhaneye gider. Alper de onun
arkasından gitmek ister. Rebi Abi veda etmek üzere eve gelince Alper bu fırsatı
kaçırmaz, onunla birlikte meyhaneye yollanır. Alper meyhanede babasıyla
karşılıklı oturur, çaktırmadan onun kadehinden rakı içer, gizlice Rebi’yi
sorgulamaya çalışır. Rebi içtikçe zıvanadan çıkar ve intihar eden annesinin
hikâyesini anlatır, böylece rakı sofrasına limon sıkılmıştır, ortam bozulur,
evli evine köylü köyüne giderken Alper babasını Erzurum’a gitme konusunda ikna
eder. Babasını otogardan Erzurum’a yollar, Rebi ile taksiyle eve döner. Bu
arada babasının meyhanedeki arkadaşları çok âlem adamlardır, bu adamlar bir
imama bile rakıyı sevdirecek tiplerdir.
10-) Gerçekler ve hakikatler: Bölüm adında herhangi bir atıf
bulamadık, tabii ki eş anlamlı sözcükler bağlantısını saymazsak. Bölümde
Alper’in Yüksel’e verdiği filmlerin fotoğrafları gelir. Alper fotoğraflara
bakınca olayı da cinayeti de çözer. Ayrıntısına girip romanın heyecanını
kaçırmayalım, katili merak edenler romanı okusun diyorum sadece. Şimdilik biz
size ‘’hüzünlü gözlerinde hep yıldızlar kayan bir kadın’’ diyerek okuru yanlış
yönlendirmiş olalım(!) J
Siz de daha fazla merak edip kitabı satın alın ve okuyun. Hem yazar kazansın
hem de sığ çoksatarlarla tecavüz edilmiş mağdure beyniniz. Bölümün sonunda sizi
derin edebi hülyalara çekecek bir paragraf bulacaksınız, o paragrafı
okuduğunuzda kitap daha bir değer kazanacak gözünüzde. Bölümün sonunda Alper
eve gelir ve her zaman yaptığı şeyi yaparak divanın altına girer ve uykuya
dalar. Bu uykuda bizi sürprizler bekliyor demek için erken değil.
11-) Böyle uyurdu zerdüşt: Bölüm başlığında Friedrich
Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı yapıtına bir gönderme yapılmış.
Bölümün içinde de Nietzsche’ye ve onun felsefesine atıflar yapılacak. Bu bölüm
romanın ‘’şah bölümü’’dür diyebiliriz. Alper uykuya daldığında kendisini
babasının küçük yaşta ölmüş olan arkadaşı Öztürk ile baş başa bulur. Burada
anlıyoruz ki Alper divan altındaki uyuma seanslarında sık sık Öztürk ile
buluşup entelektüel sohbetler yapmaktadır. Bölümde saykodelik bir hava
hâkimdir. Bilinç akışları, psikanaliz çözümlemeler, metinlerarası göndermeler
havada uçuşur bu bölümde. Bu bağlamda 11. Bölümün bir edebiyat, felsefe ve
psikoloji laboratuvarı olduğunu söyleyebiliriz. Bu saykodelik rüyada da Alper,
Öztürk ile birlikte yine türlü badireler atlatır. Duygu Fırtına adlı bir kadını
geçmişiyiyenlerden kurtarır. Bölümün sonuna geldiğimizde Duygu Fırtına’nın kim
olduğunu anlayamayız; fakat Alper’in bu kişiye yönelik bazı duygular
beslediğini çıkarırız. Bölüm tekrar tekrar okunmaya değer bir bölüm ve içinde
gizli entelektüel zevkler barındırıyor.
12-) Kartallar kuantal uçar: Alper uykusundan ‘’zihni bir
tecavüze’’ uğramış bir biçimde uyanır. Annesinin günlük notunu okur. Babasından
gelen telefona yanıt verir. Ondan sonra da annesi arar ve bugün Hicabi Bey’in
mevlidine gideceğini söyler. O sırada Alper’in aklından yine pek çok çakallık
senaryoları akar. Annesinden sonra savcı Metin Bilgin’i arar, ona katili
buluğunu ve Hicabi Bey’in mevlidinde açıklayacağını söyleyerek telefonu
suratına kapatır. Evden çıkarken posta kutusunda bir mektup görür. Mektubu
Hakan yollamıştır. Mektubun zarfında babasının çalıştığı devlet dairesinin
anteti vardır ve mektup postaneden postalanmıştır, üzerinde tarih ve devler mührü
vardır. O anda aklına mükemmel bir çakallık gelir, devlet dairesine giderek babasını
sürgün etmeye çalışan Müdür Erdoğan Bey’e haddini bildirmek için bir plan
yapar. Devlet dairesinin servis şoförü, adam gibi adam, delikanlı insan
Mutullah Amca’nın yardımıyla şerefsiz müdüre çılgın bir oyun oynarlar. Böylece
babasının tayin süsü verilmiş sürgününe engel olmuştur. Bu arada bölümün
başlığındaki göndermeyi de anlamadık sanmayın. Senaryosu Attila İlhan’ın
yazdığı ‘’Kartallar Yüksek Uçar’’ dizisine bir atıf var. Bir de BJK’nin o
unutulmaz meydan okuma sloganına tabii ki.
13-) Mevlitte son tango: Bölüm başlığında unutulmaz
filmlerden Paris’te Son Tango’ya bir gönderme var. Alper mevlitte her şeyi
açıklama planına sahip olduğu kahrolası insancıl vicdan yüzünden
gerçekleştiremiyor. Bu bölümde her şey aydınlanıyor. Gerçek katil ortaya
çıkıyor. Kitabın adının neden Oğullar ve Rencide Ruhlar olduğunu da böylece daha
iyi kavrıyoruz. Alper tam olarak istediği gibi gerçekleşmemiş olsa da savcı
Metin Bilgin ile olan hesabını da kapatıyor.
14-) Mesut ve mutabık: Bu bölümde roman boyunca anlatılan
olaylar sonuca bağlanıyor. Koray, Erkin, Yeşim olayı çözüme kavuşturuluyor.
Alev Abla’nın akıbeti de aydınlanıyor.
KİŞİLER
Alper Kamu; nev-i şahsına münhasır yani oldukça
orijinal bir çocuktur. Hem de sadece 5 yaşındadır. Hayata, insana, dünyaya
yönelik olumsuz düşüncelere sahiptir, nihilisttir. Klasik müzik dinler, felsefe
ve edebiyat ile ilgilenir. Vaktinden önce olgunlaşarak ergenleşmiş bir
çocuktur. Okuldan ve öğretmenlerden nefret eder. Mahalledeki arkadaşları onu
anlayabilecek bir düzeyde değildir. Alper mahallesinde, evinde tam bir aydın
yalnızlığı çeker.
Alper’in Babası; devlet memurudur. Sessiz, sakin,
kendi halinde bir klasik memurdur. Akşamları bir iki kadeh rakı içmeyi sever.
Beşiktaş sevdası kara seda biçimindedir. Beşiktaş’ta oturmayı ister; fakat
orada kiralar çok yüksel olduğu için oturamazlar. Arada sırada oraya giderek
eski arkadaşlarıyla hasret gidermeye çalışır. Siyasi fikirleri bağlamında
komünisttir.
Alper’in Annesi; memurdur. Klasik bir ev hanımı ve
annedir. Hijyen takıntısı vardır. Alper babasının annesiyle evlenmesini büyük
bir hata olarak görür.
Kansız Celal, Cemalettin; ikisi de güvenilmez tiplerdir.
Birbirlerinin kuyusunu kazarlar; ama Alper onlarla bir şekilde aynı mahallede
olduğundan onlarla arkadaşlık eder. Cemalettin çok çocuklu bir kapıcı ailesine
mensuptur. Sürekli sümüğünü çeker durur. Cemalettin, Gazanfer’in kardeşidir;
fakat mahallenin tüm çocukları gibi Cemalettin de abisinden şiddet görmektedir.
Hicabi Bey; emekli emniyet müdürüdür. Sağırdır,
bu yüzden evinde televizyonun sesi çok açıktır, neredeyse tüm mahalleye
televizyon yayını yapar, iki katlı bir evde oturur, çıkardığı gürültü yüzünden kimse
alt katı kiralamaz, evinde boğazı kesilerek öldürülür. Çok karanlık bir tiptir.
Romanın sonuna kadar Hicabi Bey’in kişiliği hakkındaki karanlık aydınlanmaz.
Gazanfer; Cemalettin’in ağabeyidir. Mahallenin
azılı belasıdır. Alper ve arkadaşlarına sürekli zulmeder. Otomobil teybi
çalarak geçimini sürdürür. Ahlaksız herifin tekidir. Alper ile Gazanfer bu
yüzden kanlı bıçaklıdır.
Erdoğan Bey; devlet dairesinde Alper’in
babasının müdürüdür. Menfaatçi ve muhafazakâr bir tiptir. Alper ondan hiç
hazzetmez. Aynı biçimde o da Alper’den hiç hazzetmez. Çıkarcıdır, adam
kayırmacıdır.
Alev Abla; Alperlerin komşu kızıdır. Alper’den
yaşça büyüktür. Alper’in ona karşı duygusal hisleri vardır. Alev Abla bazen
Alper’e masal anlatır. Alper masallardan nefret etmesine rağmen onun anlattığı
masalları sessizce dinler. Gizemli bir derinliği olan genç bir kızdır, sırlı
bir hayatı olduğuna daha romanın ilk sayfalarından başlayarak kalıbımızı
basıyoruz.
Deli Ertan; mahallenin delisidir. Alper diğer
çocukların ona zulmetmesine engel olur. Hicabi Bey öldürüldüğünde onun evindedir.
Hicabi Bey’in öldürüldüğü güne kadar sessiz sakin kendi hâlinde bir delidir.
Komiser Yardımcısı Onur Çalışkan; klasik bir polistir. Ama yine de
Alper onda bir insanı derinliğin varlığını sezer. O da Alper’in babası gibi
Beşiktaşlıdır. Alper’in zekâsına hayret eder.
Polis Memuru Âdem; standart polis memurudur. Amiri
Onur Çalışkan’dan çok korkar. Onun önünde adeta şahsiyetsizleşir; fakat amiri
ortada yokken arkasından konuşur.
Hakan; ilkokul birinci sınıf öğrencisidir.
Alper ona ödevlerinde yardım eder, azıcık saftır, en kolay ödevleri bile
yapamaz. Alper’i çok sever.
Yüksel; Alper’in arkadaşıdır. Babası
mahallede fotoğrafçılık yapmaktadır.
Rebi Abi; maktul Hicabi Bey’in küçük oğludur.
Bursa’da üniversite öğrencisidir. Manyakça bir Yunan korkusu vardır. Hassas bir
kişiliğe sahiptir.
Savcı Metin Bilgin; oldukça cins bir heriftir. Hiçbir polis
onunla çalışmak istememektedir. Cinayeti kısa yoldan çözüp dava dosyasını
kapatmayı istemektedir. Karanlık bir tiptir.
Necla Hanım; Hicabi Bey’in ölmüş karısıdır.
İntihar etmiştir. Mahallenin dediğine göre Hicabi Bey’den çok çekmiştir. Necla
Hanım’ın intiharının sebebi bir sırdır ve açıklanması romana çok şey
katacaktır.
Bakkal Yakup Bey; mahallenin bakkalıdır. Hicabi Bey
onun bakkalından alışveriş yapar, alışveriş yaparken de onunla uzun uzun
konuşurmuş. Yakup Bey, Hicabi Bey’in mahallede konuştuğu neredeyse tek
insandır. Klasik mahalle bakkalları gibi mahallenin tüm dedikoduları onun
dükkânına gelir. Mahallede olan her şeyden haberdardır.
Yeşim; Erkin ile Koray’ın ortak
sevgilisidir. Tam anlamıyla bir kaybedendir. Alkoliktir. Aslında Erkin’e deli
gibi âşıktır; fakat Koray ile yatmaktadır. Anlaşılması güç karmaşık duyguları
vardır.
Erkin; Yeşim’in ifadesiyle Yeşim’e deli
gibi âşıktır. Fakat onun âşık olduğu kadın çok farklıdır. Yeşim’e göre Budist
olmayı istemektedir. Hicabi Bey’in elindeki fotoğrafları ele geçirmeye
çalışmaktadır.
Koray; Yeşim ile yatmaktadır; fakat onu
sevmemektedir. İlginç ve karanlık bir tiptir. Erkin ile birlikte Hicabi Bey’in
elindeki bazı fotoğrafları ele geçirmeye çalışmaktadır.
Ruhan Bey; itici bir görünüşe sahiptir. Arkası
kapalı bir kamyoneti vardır. Kaldığı evin perdeleri gazete ile kapatılmıştır.
Mahalleli ile pek iletişime geçmez; fakat mahalleli ona karşı derin ve gizli bir
saygı duyar. Alper ondan ürkmektedir. Sert kimliğinin arkasında sırlı bir
kişilik barındırmaktadır.
Şemi Abi; Hicabi Bey’in büyük oğludur.
Askerdir, klasik anlamda bir askerde aranan tüm fiziksel ve duygusal
niteliklere sahiptir.
Öztürk; Alper’in babasının çocukluk
arkadaşıdır. Romanda anlatılmayan bir sebepten dolayı çocukken ölmüştür. Alper
kendini onunla özdeşleştirir. Alper rüyalarında Öztürk ile entelektüel
sohbetlere dalar.
Duygu Fırtına; 11. Bölümde adı sık sık geçmesine
rağmen romanın sonuna kadar kim olduğunu anlayamadık. Bu yüzden ‘’Kim lan bu
Erol Egemen?’’ bağlamında yazara soruyoruz. Kim bu Duygu Fırtına? Duygu
Fırtına’sı olmanın ötesinde bir anlamı varsa eğer kuş kadar zekâmızla idrak
edemedik biz bunu, diyelim ve kendimizi yazarın şefkatli ellerine bırakalım.
Şoför Mutullah; Alper’in anne ve babasını işe
götüren servisin şoförüdür. Aslında doğuya mal taşıyan kamyonlarda kamyon
şoförlüğü yapmaktadır. Boş zamanlarında servis şoförlüğü yapar. Adamın dibi,
yiğidin hasıdır. Bu dünya yıkılmayacaksa delikanlılığın son temsilcilerinden
olan böyle insanların yüzü suyu hürmetine yıkılmayacaktır.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü(BJK); romanın önemli kahramanlarından
biridir. Romanda pek çok yerde adı geçer. Komiser yardımcısı BJK maçını
izlemeye gider. Alper’in babası BJK’lidir. Hicabi Bey öldürülmeden önce BJK
maçını izlemektedir. Romandaki yeri ve önemi bakımından Beşiktaş’ı bu romanın
kahramanlarından biri olarak kabul etmekte herhangi bir beis görmüyoruz.
YER
Romanda
anlatılan olayların geçtiği yer İstanbul’un Anadolu yakasındaki bir mahalledir.
Sosyolojik bağlamda bu mahalle orta halli insanların yaşadığı bir mahalledir.
Mahalledeki insanlar birkaç katlı klasik apartmanlar veya eski köşk benzeri
yerlerde yaşamaktadırlar. Bu açıdan bakarsak çok yakın bir dönemde kentsel
dönüşüme uğrayacak bir mahalledir burası diyebiliriz. Mahallenin altında
apartmanlardan apartmanlara ve diğer evlere geçişi sağlayan gizli bir labirent
vardır. Hicabi Bey’in küçük oğlu Rebi olası bir Yunan işgalinde evden dışarı
kaçmak için bu labirenti andıran dehlizlerin bir haritasını çıkarmıştır.
Cinayetin çözülmesi bağlamında bu yer altı geçitlerinin önemli bir yeri vardır.
Alper’in
babası Beşiktaşlıdır. Aslında orada oturmak istemektedir; fakat Alper ve ailesi
orada ev kiraları çok yüksek olduğu için İstanbul’un Anadolu yakasındaki bu
mahallede yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Romanda ağırlık olayların
üzerindedir. Yer unsuru olaya sunduğu anlatımsal katkılar dışında çok büyük bir
öneme sahip değildir.
ZAMAN
Anlatılan
olaylar özelinde romanın zamanını tarihsel bir süreç olarak büyük fotoğrafa
bakarak okumak gerektiğinde olayların günümüze yakın bir tarihsel dönemde
geçtiğini söyleyebiliriz. Romanda açık bir biçimde bu verilmese de romandaki
güncel politik duruma yönelik eleştirel tutuma bakarak romandaki olayların
geçtiği zamanın günümüze yakın bir zaman olduğunu söyleyebiliriz.
Roman içi
bir zamana bakacak olursak da şunu açık bir biçimde görmekteyiz: Tarihte
yaşanan ve romandaki ana kurguya etki eden bazı olaylar dışında tüm olaylar
birkaç haftalık bir süreç içerisinde meydana gelmiş ve çözümlenmiştir.
DİL VE ANLATIM
Romanın
dili gayet açık ve anlaşılırdır. Yazar anlaşılması güç karmaşık cümleler kurmak
yerine akıcı bir dille olayı daha net bir biçimde anlatan bir dil ve anlatımı
benimsemiştir. Romanın bazı bölümlerinde imgesel bir anlatım taşıyan cümle ve
bölümler olmasına rağmen bu bölümler romanın tamamına bakarak söyleyecek
olursak oldukça az bir orandadır. Günümüz okuru tarafından anlaşılamayacak
sözcükler çok az kullanılmıştır. Romanın dilini bu açıdan yorumlayacak olursak
günümüzde toplumsal hayatta ve medyada kullanılan dile yakın olduğunu
söyleyebiliriz.
Romanda
pek çok yerde küfürlü ifadeler bulunmaktadır. Günümüzdeki edebi kanon açısından
olguya yönelecek olursak dönemde yazılan pek çok romanda bu küfür dilinin
benimsendiğini, güncel Türk edebiyatı açısından düşünürsek romanda küfürlü
diyalogların bir gerçeklik olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Bu
durumun romanın anlatım olanaklarına kazandırdığı ve kaybettirdikleri üzerine
derin bir akademik çalışma yapılmadan bir şey söylemek mümkün değildir. Biz bu
konuda ancak kendi kişisel değerlendirmemizi sunabiliriz. Bizce güncel Türk
romanındaki bu küfürlü dil son dönemde Türkiye’deki toplumsal arenaya hâkim
olan kutuplaşma dilinin bir yansımasıdır. Son dönemde Türk toplumunda karakter
aşınması ve ahlaki çürüme oldukça önemli bir toplumsal sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Toplumsal hayatın sanatsal düzleme yansıması olarak edebiyat söz
konusu olduğunda bu toplumsal ortamın da günümüz sanatını etkileyeceği
gerçeğinden hareketle romandaki küfür dilini anlamaya çalışmalıyız. Bu
nezaketten uzak küfürbaz toplumun romanında da galiz küfürlerin yer alması
gayet olağan bir durumdur.
ROMANA DAİR SOSYOPOLİTİK BİR OKUMA
Standart
bir roman incelemesinde ‘’olay ya da durum, yer ve zaman, kişiler, dil ve
anlatım’’ yeterli olacaktır; fakat ideolojik bir alt yapıdan beslendiği açık
olan bir roman söz konusu olduğunda romandaki ideolojinin yapı sökümünün
yapılmasının bu tarz bir romanın eleştirisi için mecburi olduğunu düşünüyorum.
Roman ideolojik yanı ağır basan bir edebiyat türüdür. Siyasetten en uzak olarak
kabul edilen romanlarda bile gizli bir ideolojik bağlam vardır. Alper
Canıgüz’ün Oğullar ve Rencide Ruhlar adlı romanının da örtük bir ideolojik bir
hinterlandı vardır.
Oğullar
ve Rencide Ruhlar romanının örtük bir özgürlükçü sol ajandası vardır. Romanda yer
yer anarşist ideolojinin devlet karşıtı fikirlerinin de yansımalarını
görmekteyiz. Roman kişilerinden biri olan Erdoğan Bey bağlamında düşünecek
olursak romanda milliyetçi-muhafazakâr dünya görüşüne yönelik ironik bir
eleştiri vardır. Erdoğan Bey üzerinden bu politik görüşteki kitleler
eleştirilmektedir. Bir roman kişisi olarak Erdoğan Bey’in adının seçimi
konusunda da ideolojik bir gönderme olduğunu söyleyebiliriz. Romanda güncel
siyasi ortam ve bu ortamı şekillendiren aktörlere yönelik de örtük bir
eleştirel dil kullanılmıştır.
Genel
olarak romanda devlet ve devletle ilgili olan iş alanlarında çalışan kişiler
eleştirilmektedir. Romanda devlet kurumlarının işleyişi, bu kurumlarda görev
yapan kişilerin niteliksizliği üzerinden devletin yapısına ve işleyişine
yönelik ironik bir dille eleştiriler getirilmektedir. Neredeyse Alper Kamu’nun
babası ve Odacı Kerim dışında devlete çalışan tüm kişiler olumsuz özellikleri
ile gösterilmektedir. Savcı Metin Bilgin üzerinden adalet sitemindeki adaletten
uzaklık, emekli emniyet amiri maktul Hicabi Bey’in sapıkça temayülleri
üzerinden güvenlik güçlerindeki yozlaşma, Müdür Erdoğan Bey üzerinden devlet
dairelerindeki adam kayırmacılık ve menfaatçilik, Polis memuru Âdem üzerinden
otoriteye karşı koşulsuz itaat eden bireydeki karakter aşınması, Alev Abla
üzerinden orta halli insanların yaşadığı mahallere kadar sızan fuhuş batağı,
Alper Kamu’nun gönderildiği anaokulu ve Hakan’ın öğretmeninin verdiği saçma
sapan ödevler üzerinden eğitim sitemimiz ağır bir biçimde eleştirilmektedir.
Bunlara bakarak şu genellemeyi yaparsak haksızlık etmiş olmayız: Romanda devlet
işlerinde çalışan hemen hemen herkes yozlaşmıştır, romanın devlet olgusu
bağlamındaki ideolojik söylemini ‘’devlet yozlaşarak çürümüştür’’ olarak kabul
edebiliriz.
Romandaki
eleştiri sadece devlete yönelik değildir, romanda aynı zamanda o devlet
yapısını var eden toplumsal dinamiklere yönelik de acımasız eleştiriler
yapılmıştır. Alper Kamu’nun toplum eleştirilerini bir açıdan yazarın toplum
üzerindeki fikirleri olarak kabul etme sığlığını göstermeden açıklayacak
olursak romanda aktarılan genel fikirlere bakarak Türk toplumundaki yozlaşma ve
çürüme çok ağır bir dille eleştirilmektedir.
OĞULLAR VE RENCİDE RUHLAR ROMANI
BAĞLAMINDA SON DÖNEM TÜRK ROMANINDA CİNSELLİK
Son
dönemde yazılan romanlarımızda bir cinsellik patlamasının olduğunu söylemek
haksızlık olmayacaktır. 1980 sonrası romanlarımızda daha belirgin hale gelmiş
olan cinsellik bu dönemde seviyesi daha da düşürülerek işlenmeye başlanmıştır.
Günümüzün sığ çoksatarlarında cinsel birleşmenin en ince ayrıntılarına kadar
başvurularak işlenen konular okuyucuda artık bir mide bulantısı yaratmaktadır.
Biz romanda cinsel ilişkilerin ayrıntılı anlatılmasına karşı değiliz; fakat
bunun belli bir seviyenin üzerinde olması gerektiğini iddia ediyoruz. Belli bir
seviyenin üzerinde olmayan cinsel birleşme sahneleri insan bedeninin
metalaştırılmasına hizmet etmekten başka bir işe yaramıyor. Çanlar Kimin İçin
Çalıyor, Yüzyıllık Yalnızlık, Lolita gibi romanlardaki cinsel derinlik örnek
olarak alınıp günümüzde yazılan romanlardaki cinsel sığlıkla
karşılaştırıldığında açık bir biçimde anlaşılmaktadır ki günümüz romanındaki
cinsellik mide bulandırıcı bir boyuttadır.
Cinsellik
insani bir durumdur. İnsan hayatına tutulan bir ayna olan romanda da cinselliğin
yer alması gayet doğaldır. Fakat daha fazla satmak için neredeyse her 20
sayfada bir yerleştirilen sapıkça cinsel birleşme sahneleriyle roman yazmanın
olumlanabilecek hiçbir yanı olamaz. Kadın bedenine kedinin ciğere baktığı gibi
bakan bir sanatçının kabul edilebilir hiçbir bahanesi olamaz. Sanat iyiyi ve
güzeli yansıtır ya da üretir. Sanat bir irin çukuru değildir, olamaz. Türk
romanında cinselliğin seviyeli bir bakış açısıyla nasıl aktarıldığını görmek
isteyenler unutulmuş bir yazarımız olan Muzaffer Buyrukçu’nun romanlarına ve
öykülerine bakabilirler. ‘’Cinsellik sığlaşmadan nasıl anlatılabilir?’’
sorusunun yanıtı Muzaffer Buyrukçu’nun romanlarında gizlidir. Tabii ki
günümüzde de sığlığa düşmeden cinsel konuları işleyebilen nitelikli
romancılarımız bulunmaktadır.
Alper Canıgüz,
bu romanında yukarıda anlattığımız tuzağa düşmüyor. Cinselliği toplumla bağlamı
içerisine oturtarak anlatıyor. Kanın bedenini metalaştırmıyor. Kadın bedenine
yönelik sapıkça sömürü ilişkilerini olumlayıcı bir dil kullanmıyor. Örneğin
bazı sığ çoksatarlarda sırf daha fazla okur kazanıp kitabı daha fazla
satabilmek için bir tecavüz sahnesi bile şehvet uyandırıcı bir dille
anlatılırken Alper Canıgüz daha fazla okur kazanmak için Oğullar ve Rencide Ruhlar
romanında böyle bir tuzağa düşmüyor, Alper Canıgüz cinselliğin insani ve
toplumsal boyutuna yönelik kişisel ideolojik fikirlerinin hakkını romanındaki
ilkeli tutumuyla da veriyor. Yazarı bu ilkeli tutumundan dolayı kutlamayı
insani bir borç olarak kabul ediyoruz.
SONUÇ
Alper Canıgüz’ün
Oğullar ve Rencide Ruhlar adlı romanı son zamanda okuduğumuz başarılı
romanlardan biridir. Roman her açıdan belli bir olgunluğun üzerindedir. Sarkmalara
mahal vermeden hikayesini başarılı bir polisiye kurgu ile aktarmayı
başarmıştır. Toplumsal olana dokunması bağlamındaki başarısıyla da günümüzde yazılacak
yeni romanlara örnek olması gerektiğini düşünüyoruz.
Alper Canıgüz’ün
Oğullar ve Rencide Ruhlar adlı romanını dönem romanları arasındaki yeri
bakımından değerlendirmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Hakan Günday, Emrah Serbes,
Murat Menteş v.b. yazarlarımızın son dönemde yayınladıkları eserlerinde dil ve
anlatım açısından, üslup açısından, hayata ve dünyaya bakış açısı bakımından
benzerlikler olduğunu görüyoruz. Alper Canıgüz’ün romanını da bu yazarlarımızla
aynı bağlamda değerlendirmemiz gerektiği düşünüyorum. Bu romancılarımızın
kuramsal dayanakları ile ilgili daha geniş ve derin bir değerlendirmenin yapılması
güncel roman eleştirimiz açısından tartışılmaz bir ihtiyaçtır.
Yorumunuz gerçekten çok etkileyici. Böyle yorumları okuduktan sonra kitaplarda bize söylenmeye çalışılan şeyi daha iyi anlıyorum.Teşekkürler
YanıtlaSilBen teşekkür ederim.
SilOldukça emek iceren bir yorum olmus,tebrik ediyorum zevkle okudum.Emeginize saglik
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. 😊
SilTuğyan hocama selamlar <3
YanıtlaSilBilmukabale...
SilHocam güzel sınavdı saygılar...
YanıtlaSilCok guzel bir inceleme olmus. Elinize saglik
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. 😊
Silelinize sağlık
YanıtlaSilTeşekkürler 😊
SilTuğyan Hocam <3
YanıtlaSil