29 Mart 2020 Pazar

JACQUES RANCİERE'İN CAHİL HOCA'SI BAĞLAMINDA NEOLİBERAL EĞİTİMİN ELEŞTİRİSİNE KATKI

Jacques Ranciere, Cahil Hoca adlı kitabında Joseph Jacotot'un yaşamsal pratiğinden hareketle günümüzde uygulanan eğitime karşı tezler ortaya koyuyor. Joseph Jacotot'un "evrensel eğitim" kuramını ayrıntılı olarak analiz ederken hem onun teorisini uygulayarak başarıya ulaşan pratikleri hem de onun teorisini uyguladığını iddia ederek evrensel eğitimi yozlaştıranları hedef tahtasına koyuyor. Joseph Jacotot, öğretmenin bilmediği bir şeyi bile başarıyla öğretebilmesinin yolunu açan bir teori ortaya koyuyor. Kendi yaşamsal pratiğinde de bunu uygulayarak bilgi sahibi olmadığı konularda eğitimler verip bu alanlarda başarılı olan öğrenciler yetiştirerek teorisini kanıtlıyor. Tek kelime Hollandaca bilmeden, tek kelime Fransızca bilmeyen öğrencilerine başarıyla Fransızca öğretiyor. Yanlış duymadınız, evet, hoca öğrencilerinin dilini bilmiyor, öğrenciler de hocanın dilini bilmiyor. Dolayısıyla hoca öğrencilerine öğrettiği konu hakkında tek kelime açıklama yapamıyor, öğrenci de hocaya hocanın dilinde açıklama yapamıyor. Peki, nasıl oluyor bu iş?

Hoca öğrencilerine Telemak'ın Hollandaca'ya çevirilmiş bir baskısını aldırıyor, bu baskıda sayfanın bir yüzünde Telemak'ın Fransızcası diğer yüzünde ise Hollandacası yer alıyor. Öğrenciler bu karşılıklı metinleri okuyup yorumlayarak kendi kendilerine Fransızca'yı öğreniyorlar. Üstelik kendi kendilerine öğrendikleri bu dilde kendilerini ifade edebilecek kadar da yetkinleşiyorlar. Hoca onları sadece yönlendirmekle yetiniyor, Fransız diline dair hiçbir şey öğretmiyor, zira öğretemiyor, Fransız diline dair hiçbir dilbilgisi kuralını anlatmıyor, zira anlatamıyor. Buna rağmen öğrenciler, Fransızcayı sular seller gibi öğreniyorlar. Joseph Jacotot bu pratikten hareketle evrensel eğitim kuramını ortaya atıyor. Bu kuramın ana tezi "insan zekâlarının eşit olduğu" ön kabulüne dayanıyor. Zekâları eşit olan bu insanların öğrenmek istediği her şeyi kimseden yardım almadan kendi başına öğrenebileceğini savunuyor. Bunun sonucunda evrensel eğitim kuramı, bir öğretene ihtiyaç duymadan insanın öğrenmek istediği her şeyi öğrenebileceğini ortaya atıyor. Uygulama okullarında yapılan eğitimlerde de büyük başarılar elde ediliyor. Bu kadar başarılı olmasına rağmen bu eğitim yöntemi niçin sürdürülüp yaygınlaştırılarak uygulanmıyor? Bu sorunun yanıtı, evrensel eğitimin yetiştirdiği bireylerin niteliklerinde gizli aslında. Otoritelere ve onların insanlara sunduklarını iddia ettikleri eğitim hizmetine ihtiyaç duymadan öğrenmek istediği her şeyi kendi çabasıyla öğrenebilen bireylerden oluşan bir dünya hayal edin şimdi. Olmadı, değil mi? Hayal bile bu kadar özgür düşünceli bireyin yaşadığı bir dünyayı kaldıramadı. Egemenler nasıl kaldırsın? Bravo, sorunuzun yanıtını almış bulunmaktasınız!

Eğitimi bir kitle özgürleştirme hareketi olarak algılayan aydınların açısından bakarsak, insanları özgürleştirme amacına hizmet etmeyen eğitim başarısız bir eğitimdir. Dolayısıyla bu amaca dayanmayan tüm eğitim faaliyetleri gereksizdir, zaman ve kaynak israfıdır. Kitleleri otoriteye itaat eden köleler hâline getirmek için yapılan eğitim, ezilen sınıflarda egemen sınıfların iktidarına karşı bir rıza yaratma mekanizması olarak işletilir. Egemenlerin paradigmasına göre eğitim alan kitleler, egemenlerin çıkarlarına hizmet eden uysal köleler haline getirilir. Böylece sistemin devamlılığı sağlanır. Sistemin varlığı için en büyük tehdidi oluşturan ezilen sınıflara mensup kimselerin rızası da egemenlerin sınıfsal amaçlarına hizmet eden eğitim sayesinde kazanılır. Bu bağlamda eğitim, bir ideolojik aygıttır. Egemen sınıfların iktidarını devamlı kılmak için ezilen kitleler üzerinde kullanılan bir kitle imha silahıdır. John Taylor Gatto, Bir Kitle İmha Silahı Olarak Eğitim adlı kitabında bu olguyu derinlemesine analiz eder. Eğitimin nasıl bir kitle imha silahı olarak kullanıldığı hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için bu kitaba bakabilirsiniz.

Yeni Ortaçağ rejiminin yaratmak istediği dünya düzeninde özgür düşünen bağımsız yurttaşların yeri yoktur. Onlar bu düzenin devamlılığı ve kârlılığı açısından en büyük tehdit olarak görülüyor. Bu yüzden özgür düşünen bireyleri ortadan kaldırmak, köle ruhlu insanların sayısını çoğaltmak için tüm dünyada eğitimin kalitesi düşürülüyor, eğitim alanı yobaz örgütlenmelerin etkisine açılıyor. Çünkü özgürleştiren bir ideolojik düşüncenin aydınlattığı yolda ilerleyen hür bireyleri siyasi mühendislik içeren algı operasyonlarıyla yönlendirmek mümkün değildir. Bir tarikat şeyhinden, yahut bir papazdan, yahut bir gurudan beslenen; kendi varlık sebebini onun ilahi olduğu varsayılan telkinlerine bağlayan kullanışlı aptalları yönlendirmek ise çok kolaydır. Şeyhi, papazı, guruyu vs etki altına aldıktan sonra ona inanan kitleleri etki altına almak, istenen istikamette yönlendirmek çocuk oyuncağıdır.

Öğrenmek için bir öğretmene dahi ihtiyacının olmadığını bilen kitlelerin bu dünyada var olduğunu varsayalım. Bu durumda şeyhin, rahibin, gurunun işlevi kalır mı? En basit şeyleri bırakalım en karmaşık şeyleri bile öğrenmek için bir öğretmene gitmeye ihtiyaç duymayan kitleler, hayatın anlamına yönelik derin felsefi teorileri öğrenmek için kerameti kendinden menkul yobaz din adamlarının peşine neden düşsün? Öğrenmek için öğretmene gerek olmadığını bilen bir özgür birey, eğitimi her koldan kuşatma altına almış sözde dinî tarikat ve cemaat yapılanmalarına bağlı vakıfların peşine neden düşsün? Emperyalistlerin akıl ve bilim dışı dogmalarını bilimsel gerçek gibi dayatabilecekleri bir "çağdaş köleler toplumu" olmadan sitemin kârlılığı nasıl sağlanabilir, sömürünün oranı nasıl arttırılabilir? Bütün yobaz yapılanmalar emperyalizminin güdümünde dinî alanda faaliyet gösteren, emperyalizminin ideolojik aygıtlarıdır. Siz hiç emperyalizme-kapitalizme karşı olduğunu açıkça beyan eden ve bu yolda örgütlü yapılanmalar inşa ederek toplumu bu yönde birleştirmeye çalışan bir tarikat-cemaat vs gördünüz mü? Var mı bir örneği?

Jacques Ranciere, Cahil Hoca kitabını yazarken muhtemelen öğretmen emeğinin dönüşümüne hizmet etmek için yazmamıştı. Joseph Jacotot da evrensel eğitim kuramını ortaya atarken böyle düşünmemişti. Evrensel eğitimin daha geniş kitleler tarafından tanınmasını sağlamak ve bunu sağladıktan sonra da evrensel eğitime geçiş sürecini hızlandırmayı amaçlıyordu. Oysa ki bu kitap, bizim ülkemizde eğitim sektörüne egemen olan toplumsal sınıflar tarafından öğretmen emeğinin dönüştürülmesi, öğretmenin itibarsızlaştırılması için bir araç olarak kullanıldı. Özel okul patronları tarafından fonlanan eğitim dergilerinde bu kitap üzerine tartışmalar yürütüldü. Yine aynı odaklar tarafından fonlanan ve eğitim alanında internet üzerinden yayın yaparak geniş bir eğitimci kitlesine ulaşan mecralarda bu kitap tanıtıldı.

Burada amaç evrensel eğitimi ülkemizde tanıtmak ve yaygınlaştırmak değildi. Asıl amaç, öğrenmek için öğretmene ihtiyaç olmadığı yönünde bir algı yaratıp öğretmen emeğinin değerini düşürmek, özel okullar için daha düşük emek maliyetleriyle çalışmak zorunda bırakılan iş gücü yaratmaktı. Bunun ne oranda başarılı olduğunu görmek istiyorsanız herhangi bir özel okulun öğretmenlerine verdiği maaşı gösteren bordrolara göz atmanız yetecektir. Asgari ücretle çalışmaya mecbur edilen, bir fabrika işçisinden bile daha çok çalışmasına rağmen ondan daha az kazanan öğretmenler! Özel okullar zinciri kuran kapitalistlerin iştahını kabartan kusursuz bir emek sömürüsü pazarı! Halil Buyruk, Öğretmen Emeğinin Dönüşümü adlı kitabında öğretmenlik mesleğinin itibarının nasıl ayaklar altına alındığını, bir uzmanlık alanı olan öğretmenliğin itibarsızlaştırılmasının nedenlerini ve sonuçlarını ayrıntılarıyla anlatıyor. Öğretmenlik mesleği itibarsızlaştırılıyor, bunun sonucunda da öğretmen hızlı bir proleterleşme sürecinden geçiyor. Bu bağlamda 2000'li yıllardan itibaren öğretmenlerin yaşadığı süreç bir proleterleşme sürecidir.

Fakat bu noktada özel okul sahipleri ontolojik bir hata yaptıklarını fark etmediler. Eğitim almak için öğretmene ihtiyaç duymayacak bilinç düzeyine ulaşmış kitleler çocuklarını neden onların okullarına göndermek zorunda hissetsin? Asgari ücretle çalışan bir eğitim işçisi seviyesine düşürülmüş öğretmenlerin verdiği eğitimden kalite beklemek ne kadar akılcı? Bir özel okula yıllık ortalama 25 bin lira ödeme yapıyorsunuz ve sizin çocuğunuzun dersine aylık 2300 lira alan bir öğretmen giriyor. Okulun kapısına kadar 250 bin liralık lüks araçla gelen öğrenciler, 2300 lira maaş alıp okula da belediye otobüsüyle gelmek zorunda kalan bir öğretmeni neden ciddiye alsın? Çoğu özel okul öğrencisinin cebinde taşıdığı akıllı telefonun ederi, dersine giren öğretmenin altı aylık maaşı kadar. Türkiye'de ve bütün dünyada kapitalist özel okul anlayışının sonucu budur işte. Okul bir fabrika değildir, maliyetleri düşürüp ürünün fiyatını rekabetçi bir düzeye kadar çekerek kârlılığı arttırabileceğiniz bir ekonomik gelir kapısı olamaz. Öyle olduğunda ise eğitimsel amaçlarına ulaşamaz.

Zira özel okullardaki eğitimin kalitesinin her geçen gün daha da düşmesinin başka bir açıklaması yapılamaz. Özel okullardan kaç öğrenci ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ gibi Türkiye'nin seçkin üniversitelerinden birini kazanabiliyor? Özel bir okula öğrencisini kaydettirmeyi düşünen velinin özel okulun müdürüne sorması gereken ilk soru şudur: Geçen yıl kaç öğrenci mezun ettiniz ve bu öğrencilerin kaçta kaçı üniversite giriş sınavlarında yukarıda adını verdiğimiz üniversitelerin seçkin bölümlerine girebilecek bir puan alabildi? İkinci soru ise şu olmalı: Benim öğrencimin dersine girecek öğretmenlere ne kadar ödüyorsunuz, mümkünse maaş bordrolarını görebilir miyim? Birincisindeki oran %25'in altında ise o okuldan uzak durun, ikincisinde ise sizin çocuğunuzun dersine girecek öğretmenlerin en kıdemsizi dahi 4250 liranın altında bir ücret alıyorsa yine o okuldan uzak durun. Kendisinin ve ailesinin karnını doyuramayan bir öğretmen sizin çocuğunuzun zihnini nasıl doyurabilir?

Sonuç olarak şunu söylemek gerekir ki sınıflı bir dünyada evrensel eğitimin uygulama alanı oldukça dardır. Zira egemen sınıflar oligarşik düzenlerinin devamlılığını sağlayabilmek için eğitim kurumlarına ve öğretmene ihtiyaç duymadan bağımsız bir biçimde öğrenebilen bireylerden rahatsız olurlar. Bu bireylerin varlığı onların kurduğu oligarşik sömürü düzeninin devamlılığı bakımından en büyük tehdittir. Egemen sınıflar, siyasi iktidarı denetim altına almadan önce eğitim sistemini denetim altına almak ve denetim altında tutmak isterler. Çünkü siyasi iktidarı elinde tutan bir sınıf, bir ülkenin en fazla 4 ya da 5 yıllık bir sürecine hâkim olabilir. Oysa eğitimi elinde tutan sınıflar o ülkenin gelecekteki 50 yıllık sürecine el koyarlar. Eğitim alanında tekelleşen bir oligarşik bilinç, kısa süre içinde ülkenin politik alanını da ele geçirecektir. Ülkemizdeki tarikat cemaat yapılanmalarının politik alana hâkim olmadan evvel eğitim alanında hâkim olabilmek için mücadele etmesinin yegâne sebebi budur.

Eğitimi denetimi altına alan, kitlelerin geleceğini de ipotek altına alır. 

Kaynaklar.

http://ayrintidergi.com.tr/jacques-rancierein-cahil-hocasiyla-bir-diyalog/

http://www.arkakapak.com/cahil-hoca-bilgi-esitsizligi-onkabulunden-toplumsal-esitsizligin-insasina/

https://dusunbil.com/cahil-hoca-her-seyin-basi-irade/ 

https://www.google.com/amp/s/www.dunyabulteni.net/haber/amp/364089 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder